AVRUPA / EUROPEGÖRÜŞ / OPINION

Avrupa Çalışmaları Ve İdeal Bir Düzen Arayışı – Çiğdem Nas

Okuma Süresi: 6 dk.
image_print

Uluslararası İlişkiler Disiplininin bulguları ve katkıları çerçevesinde anlamlı bir akademik tartışma süregeliyor. Bu tartışmayı açan ve geliştiren dört yazı yayımlandı. Bu yazı ile tartışmaya Avrupa Çalışmaları alanı incelenerek katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.  

Bir akademisyen ya da araştırmacı neden Avrupa Çalışmaları sahasını seçer? Bu seçimde bazı pragmatik veya idealist sebepler etkili olabilir. Örneğin Avrupa bütünleşmesinde yer alan ülkelerdeki akademisyenler açısından bakıldığında, bu sürecin yarattığı heyecan ya da bu süreçte uzmanlık geliştirerek daha etkili bir konumda bulunmak, kariyer olanaklarını geliştirmek, bilginin gücünü kullanmak gibiTürkiye’deki bir akademisyen açısından baktığımızda da özellikle Türkiye-AB ilişkilerinin dinamik olduğu dönemlerde gündemdeki bir konuya ilgi duymak normal karşılanabilir. Konunun gündemde olmasından gelen bir ilgi çekicilik, kariyer planları açısından böyle bir konuda uzmanlığın getirebileceği olanaklar alanın seçiminde söz konusu olabilir. AB’nin önemli bir fon sağlayıcı olmasından kaynaklanan AB projelerinden faydalanma imkanı da özellikle rol oynayabilir. Nitekim, 1999 Helsinki Zirvesi sonrası süreçte AB çalışan akademisyenlerin sayısında bir artış gözlemlenmişti.  

Türkiye’de AB sürecinin yavaşlaması ve AB’nin gündemin arka sıralarına düşmesi ile rotayı AB çalışmalarından Ortadoğu’ya veya başka bölgelere kaydıran ve AB çalışmalarına ek konuları da portföyüne katmanın akıllıca olacağını düşünenler de epey fazlaydı. Birçok akademisyen zaten bu kararları ister istemez almak durumunda kaldı. Türkiye’nin AB sürecinin hareketli olduğu dönemlerde AB ve Türkiye-AB ilişkileri hakkında açılan bölümler, koyulan ek dersler kaldırıldıkça bu alanda istihdam edilen öğretim üyeleri de diğer alanlara ilgi duymak ve çalışmalarını o alanlara kaydırmak durumunda kaldılar. Aslında Avrupa Çalışmaları sadece Türkiye’nin AB ile güncel ilişkilerinin çok ötesinde anlamı olan bir araştırma alanı olsa da özellikle vakıf üniversitelerinin ticari kaygıları ve devlet üniversitelerindeki ideolojik ön kabuller ile iktidara yakın olma çabaları buna yol açtı. Oysa akademik bir araştırma alanı olarak Avrupa Çalışmaları, her zaman bölge çalışmaları kapsamında ele alınması gereken bir konu olmasının yanında, Türkiye’nin uluslararası konumu bağlamında bakıldığında da yüzyıllardır devam eden modernleşme sürecinin ve idealinin ayrılmaz bir parçası idi.  

Pragmatizm ve idealizmi keskin hatlarla birbirinden ayırmak her zaman mümkün olmayabilir. Zira insan doğası karmaşıktır. Yaptığımız seçimler ve aldığımız kararların duygusal boyutu mantıki düşünme, yargılama, değerlendirme ve karar alma süreçlerini her zaman etkiler. Hatta şunu söyleyebiliriz ki duygular olmasa karar da alamayız. O yüzden de Avrupa Çalışmalarını akademik araştırma alanı olarak belirleyenlerin sadece bazı pragmatik kazanımlar için bunu yaptığını söylemek doğru olmaz. Hemen hemen her zaman bu alanı yaşamının merkezine yerleştirenlerin bu tercihlerinin arkasında bir dünya görüşü, yaşamla ilgili değerler ve eğilimlerin de etkili olduğu görülüyor. Bu tercihler aslında Avrupa Çalışmaları sahasının doğası ile de yakından ilgili. Nasıl Avrupa bütünleşme sürecinin amacı, Avrupa kıtasında devletler arasındaki ilişkileri dönüştürmek, kalıcı barışı ve halkların refahını sağlamak ise, Avrupa araştırmacıları için de bu alanı çalışmak sadece bir uzmanlık kazanmak değil, çok farklı dönemlerden geçmiş olan yaşlı Avrupa’ya yeni bir şekil verme ve kaderini değiştirmeyi hedefleyen bu alana katkıda bulunarak küresel barışa, insan haklarına ve insani gelişime  katkıda bulunmaktır. Bu katkı belki bir su zerresi kadar bile olmayacaktır, ancak ateşi söndürmek için su taşıyan karıncanın hikayesinde olduğu gibi “yönümüz belli olsun.” 

Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşanlar bu sözleri okuyunca belki de dudak bükebilirler. İdeoloji veya dünya görüşlerine göre şöyle diyebilirler: Bugünkü AB’yi kuranlar aslında kendi çıkarları için çalışıyordu. Bunların büyük kısmı zaten emperyalist ülkeler ve yine emperyalist amaçları için, yükselen sosyalizm karşısında kapitalizmi korumak adına bu birliği kurdular. Buradan küresel barış çıkmaz. Ya da özellikle daha kültüralist bir yerden bakıyorlarsa, bunlar Hıristiyan kulübü, özellikle İslam dünyası için buradan alınacak ders olamaz diyebilirler. Ancak bu yaklaşımların ihmal ettiği ya da görmezden geldiği bir husus bulunuyor. O da şu ki; Avrupa Çalışmaları alanının yakından incelemeyi hedeflediği Avrupa bütünleşmesi dünya siyasi tarihi açısından büyük önem taşıyor. Çünkü savaşlarla yoğrulan ve dünyayı da savaşa sürükleyen öncü bir kıtanın bitmeyen çatışma, rekabet ve çıkar çatışmalarını çözmek için bulduğu bir formül ve türünün tek örneği olmaya devam ediyor. Bugün Avrupa bütünleşmesi ciddi tehditlerle yüz yüzedir.  Bir yandan küresel değişimler öte yandan iç siyasetteki gelişmelerin arasında, onu ayırt eden özelliklerini kaybetme tehlikesi altında olsa dahi yine de insanlık tarihi açısından her zaman önemli ve değerli bir deneyim olmaya devam edecektir. Ayrıca, Avrupa bütünleşmesi ve çalışmaları içerisinde ağırlıklı bir kesimin emperyalizm gibi sömürü ve tahakküm siyasetlerine ve din veya başka kültürel unsur temelli ayrımcılıklara karşı olageldiği de not edilmelidir.  

Kuvvet Yerine Hukuk, Baskı Yerine Özgürlük, Rekabet Yerine Dayanışma 

“…gelecek kuvvet ile, hatta fethetme arzusu ile değil, demokratik yöntemin sabırla uygulanması, yapıcı uzlaşma ruhu ve özgürlüğe duyulan saygı ile inşa edilecek…”, 

 Alcide de Gasperi   

Avrupa Çalışmaları alanının temelini oluşturan Avrupa bütünleşme sürecini anlama çabaları, herşeyden önce Avrupa’da uluslarüstü ya da ulusötesi bir düzen oluşturma sürecine odaklanır. Sadece olayları yorumlamakla kalmaz, sosyal bilimlerin diğer alanlarında olduğu gibi sosyal gerçekliği de şekillendirir. Değer yargılarını da işin içine katarak, bulguları ile sürece şekil verir. Örneğin François Duchene’in Avrupa Topluluğu’nu sivil güç veya Ian Manners’in AB’yi normatif güç olarak tanımlaması Avrupa bütünleşmesinin uluslararası aktörlüğünü sadece var olan üzerinden değerlendirmekle kalmaz, nasıl olması gerektiği açısından yönlendirir aynı zamanda. Dolayısıyla, Avrupa Çalışmalarını seçen bir akademisyen veya araştırmacının bu seçiminin arkasında savaş halinin artık geride bırakıldığı, ortak ülküler peşinde birleşen, barışı, eşitlik ve adalet esasında sağlamış olan bir insanlık durumu hayali vardır. Bu hayale ulaşmada bir işlev görebilmesi umuduyla Avrupa bütünleşmesi sürecini izler, fikir üretir ve bu deneyimin bir parçası olmaktan mutluluk duyar. Bu, dar anlamıyla “Avrupa” fiiliyatına mahkum kalmak değil tam tersine, evrensel insan hakları ve insani gelişim çerçevesine katkı sunma çabası olarak düşünülebilir/düşünülmelidir.  

Bu süreçte uluslararası ilişkilerin kaba güç esasında değil, insan hakları ve demokratik değerler esasında yeniden şekillenmesi, kuvvetin yerini hukuk ve adaletin, baskı rejimlerinin yerini özgür ve eşitce yaşanabilen rejimlerin, devletler arasındaki kıyasıya rekabetin yerini dayanışma ve işbirliğinin aldığı yeni bir düzenin hayalini kurar. Eğer hepimiz böyle bir düzeni hayal edebilirsek, belki de imkansız değildir, bunu gerçekleştirebiliriz diye düşünür. Dolayısıyla ideal bir düzen hayali Avrupa araştırmalarının temelindeki en önemli yapıtaşlarından biridir. Avrupa çalışmaları aslında uluslararası anarşi, güvensizlik, çatışma ve rekabetin esas olduğu realist paradigmaya bir alternatif üretmeyi hayal eder. AB sürecinin başarısı “başka bir dünya mümkün” iddiasının da başarısı olacaktır. AB sadece devletler arası ilişkileri değil, devletlerin iç düzenini de değiştirecek ve dönüştürecektir. Ortak bir ulusüstü hukuk düzeni ve değerler etrafında devlet içi ve dışı arasındaki ayrım da anlamsızlaşacak; bireyler, gruplar, sınıflar ve halklar ortak kazanımlar ve değerler çerçevesinde güven ve istikrara ulaşacaktır.  

Bugün hem dünyaya, hem de Avrupa’ya baktığımızda bu ideallerin yerinde yeller estiğini görmek mümkün. AB hala kıtada barış ve güvenliği sağlamaya devam etse de, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan refah düzeni önemli yaralar almış durumda. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile savaşın soğuk nefesini hisseden Avrupalı liderler uyarılarda bulunuyor ve savaşın artık güçlü bir olasılık haline geldiğini söyleyerek hazırlıklı olunması çağrısı yapıyorlar. . Fransa Cumhurbaşkanı Macron Avrupa’nın artık otobur olmaya devam edemeyeceğini, hepçil olması gerektiğini söylüyor. Trump’ın yeniden seçilmesi sonrasında ortak Avrupa ordusu tartışmaları yeniden alevleniyor. ABD’siz bir savunma için Avrupalı devletlerin savunma harcamalarını çok daha yükseltmeleri, askeri kapasitelerini güçlendirmeleri gerekiyor. Orban, Brüksel’i al aşağı etmekten söz ediyor ve egemenlikçi sağ popülistlerle yeni ittifaklar kuruyor. Göç konusunda açık kapı politikaları kıyasıya eleştiriliyor ve göçmenlerin mümkün olan en uzak noktada nasıl tutulabileceği ana soru haline geliyor. Bir yandan yeşil, dijital ve sosyal bir Avrupa modelini geliştirmek için AB genişletilmiş yetkilerle donanırken, öte yandan bugüne kadarki kazanımları sorgulanıyor. Bugünün güçlünün sözünün geçtiği, uluslararası hukukun hiçe sayıldığı, soykırımı durdurmaya kimsenin gücünün yetmediği ve birçoklarının sessiz kaldığı dünyasında barış ve güvenliğe dayalı ideal düzenden çok uzaktayız. Bu ideal düzen için bel bağladığımız Avrupa kendi derdinde. Dünya için hala önemli bir model oluştursa da kendi içindeki tutarsızlıklar ve yetersizlikler model olarak değerini ve kredibilitesini aşındırıyor. Bu durum, Avrupa Çalışmaları alanındakileri de kuşkusuz ümitsizliğe ve karamsarlığa sürüklüyor. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, idealler hala dimdik ayakta kalmaya devam ediyor. Eğer Avrupa Çalışmaları alanına ilham veren idealleri yaşatamazsak işte o zaman umutsuz olalım. O güne kadar ümit etmeye ve hayal kurmaya devam. Avrupa Çalışmaları demokrasi, insan hakları, adalet, eşitlik ve dayanışma diyerek doğru bir noktadan yola çıkıyor ve bu alana katkıda bulunanlar,  ideal düzen hayaline ulaşmak için çaba sarf etmeye devam ediyor.  

_______________________________________________________________________________________________

Çiğdem Nas Türkiye-AB ilişkileri konusunda uzmanlaşmış bir STK olan İktisadi Kalkınma Vakfının (İKV) Genel Sekreteri ve uluslararası ilişkiler alanında doçenttir.  Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü 1988 yılında bitirdikten sonra, Londra Ekonomi Ve Siyaset Bilimi Okulu’nda (London School of Economics and Political Science-LSE) Avrupa sosyal politikası alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. 1992-94 yılları arasında İstanbul Sanayi Odasında uzman yardımcısı olarak çalışmıştır. 1994-2007 yılları arasında Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nde AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler bölümünde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalışmıştır. “Avrupa Azınlık Hakları Rejimi” konulu doktora sonrasında, aynı üniversitede yardımcı doçent olarak çalışmaya devam eden Nas, 2007 yılında Doçent olmuş ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çalışmaya başlamıştır. Avrupa Birliği ve Türkiye-AB ilişkileri alanında çeşitli kitap ve makaleleri bulunmaktadır.   Bu alanda editör ve yazar olarak yer aldığı iki kitabı Routledge tarafından yayımlanmıştır: Turkey and the EU: Processes of Europeanization (Türkiye ve AB: Avrupalılaşma Süreçleri) ve Turkey and EU Integration: Achievements and Obstacles (Türkiye ve AB: Başarılar ve Engeller). Türkiye AB Çalışmaları için Üniversiteler Birliği (TUNAECS), Türkiye Avrupa Çalışmaları Akademik Ağı (A-NEST), AB Türkiye Delegasyonu Avrupa Takımı, Jean Monnet Bursiyerleri Derneği, Global İlişkiler Forumu ve Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği (IPSA) üyesidir.  


Bu yazıya atıf için: Çiğdem Nas, “Avrupa Çalışmaları Ve İdeal Bir Düzen Arayışı, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 1 Ocak 2025, https://www.uikpanorama.com/blog/2025/01/01/avrupa-ideal-duzen-cn/


Telif@PanoramaGlobal. Bu yazının tüm çevrimiçi ve basılı telif hakları Panorama dergisine aittir. Yazıda yer verilen görüşler yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, Panorama Yayın Kurulunu, dergi editörlerini ve diğer yazarları bağlamaz.

İlgili Yazılar / Related Papers

Panorama Soruyor

Türkiye - AB İlişkileri Nereye Gidiyor? - Özgür Ünal Eriş

Yeni Yangın Rejimine Hazır Mıyız? - Doğanay Tolunay

Türkiye-AB İlişkilerinde Yeniden Üst Düzeyli Diyalog: Umutlu Olmak Mümkün Mü? Ne İçin ve Ne Ölçüde? - Sanem Baykal

Uzun bir aradan sonra Türkiye’nin Gymnich’e katılımı - Çiğdem Üstün

İlginizi çekebilir...
Who Will Prevail in the Third World War? – Mehmet Öğütçü