Rusya’nın Ukrayna’daki Savaş Stratejisi- Nazim Caferov (Cafersoy)

Rusya 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya
karşı askeri bir saldırı başlattı. Aynı gün yaptığı açıklamada saldırıyı “özel
askeri operasyon” olarak nitelendiren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
operasyonun amacının “Donbas halkını korumak ve bu çerçevede Ukrayna’nın
silahsızlandırılması ile Nazizim’den arındırılması” olduğunu ilan etti. Bu ve
benzeri resmî açıklamaları ve saldırı sonrasındaki bir aylık gelişmeleri incelediğimizde,
Kremlin yönetiminin Ukrayna’ya dair 4 askeri ve 4 stratejik hedefinin olduğunu
görüyoruz:

Askeri
Hedefler:

1. Ukrayna’nın Karadeniz ve Azak denizi kıyılarını ele geçirmek;

2. Başta Donetsk ve Luhansk olmak üzere, Rus nüfus ve kültürünün hâkim olduğu bölgeleri ele geçirmek;

3. Ukrayna askeri gücünü olabildiğince zayıflatmak;

4. Ukrayna’nın 5’i
nükleer santral olmak üzere toplam 21 nükleer kurumunun kontrolü sağlamak.

Stratejik
Hedefler:

1. Ukrayna’nın NATO
üyeliğinden kaçınmasını sağlamak;

2. Ukrayna’nın silahsızlandırılmasını
yasal güvence altına almak;

3. Ukrayna’da iktidarı değiştirecek
askeri ve politik baskıyı kurmak;

4. Ukrayna’nın üniter
devlet yapısını bozmak.

Rusya Ukrayna’ya yönelik
saldırılarını hem bu ülkeyle sahip olduğu doğu ve güney sınırları boyunca, hem
de kuzeydeki Belarus üzerinden başlatmıştır. Ukrayna’nın Rusya’yla toplam
sınırının yaklaşık 2.000 km olduğunu ve Belarus sınırının da yaklaşık 300 km’sinin
bu saldırı için kullanıldığını dikkate alacak olursak, toplamda 2.300 km uzunluğunda
cepheden bahsetmek gerekir. Çeşitli açıklama ve haberlere bakılınca Rusya’nın bu
operasyonu yaklaşık 200 bin civarında askerle başlattığı konusunda bir kanaat
birliği oluşmuştur. Ayrıca, Donbas ve Luhansk ayrılıkçılarının bu saldırıya
kendi bölgelerinde en az 50 bin kişilik bir silahlı güçle destek verdikleri de bilinmektedir.
Son olarak, yukarıda belirtilen askeri ve stratejik hedefleri gerçekleştirmek
için operasyonların Güney, Doğu ve Kuzey cephesi olarak 3 ayrı bölge için planlanarak
gerçekleştirilmeğe çalışıldığı gözlemlenmiştir.

Güney
Cephesi

Rusya’nın saldırısının
Güney Cephesinin askeri-stratejik amacı Ukrayna’nın Karadeniz ve Azak Denizi
kıyılarını ele geçirmektir. Bu stratejik amacının 4 askeri-politik hedefi
gerçekleştirmeyi içerdiği anlaşılmaktadır:

1.
Kırım’a kara yolunun açılması: 2014 yılında ilhakından
sonra Rusya ile doğrudan kara sınırı olmayan Kırım bölgesi ile bağlantı önce
deniz, ardından da 2019’da Kerç Boğazı üzerinde tamamlanan köprü ile göreceli olarak
sınırlı bir şekilde sağlanmıştı. Son askeri saldırı ile Rusya Ukrayna’nın Azak
Denizi kıyısında Kırım ile ayrılıkçı Donbas bölgesi ve Rusya’nın Rostov-Don bölgesini
birleştiren kimi bilgilere göre 100-150 km enindeki bir alanı askeri olarak ele
geçirmiştir. Bölgede Melitopol ve Berdyansk gibi önemli şehirleri ele geçiren
Rusya, bütün Azak Denizi kıyısını Ukrayna’ya kapatmıştır. Bu yazının yazıldığı
sırada Azak kıyısında tamamen kuşatma altındaki Mariupul liman kentinde ciddi
çatışmalar devam ediyordu. Rusya ordusu ayrıca Herson bölgesinde bulunan ve
Kırım’ın su ihtiyacının yaklaşık yüzde 90’nı sağlayan Kuzey Kırım Kanalını da
tamamen ele geçirmiş durumdaydı. Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ile birlikte
Ukrayna Dinyeper Nehrinden başlayan bu kanalın önünü keserek, bölgeye su
verilmesini durdurmuştu. Şimdi bu kanalın önü de Rusya ordusu tarafından
açılmış durumdadır.

2.
Donbas ve Luhansk bölgelerinin idari sınırlarına ulaşmak:
2014-2015 döneminde bu bölgelerin yaklaşık 1/3’ünde Rusya desteğiyle yasadışı “Donbas
Halk Cumhuriyeti” ve “Luhansk Halk Cumhuriyeti” yapıları kurularak bağımsızlıklarını
ilan etmişlerdi. 24 Şubat’ta başlayan Rusya askeri saldırısının amacı bu
ayrılıkçı bölgeleri Ukrayna’daki idari sınırlarına doğru genişletmektir. Rus
ordusu ile ayrılıkçı güçlerin ortak saldırılarına ve aradan bir ay geçmesine
rağmen bu hedefe hâlen ulaşılamamıştır. Fakat saldırılar ve süren çatışmalarla belli
bir genişleme sağlanarak hedeflenen bölgenin yaklaşık 55-60 oranında kontrolünün
sağlandığına dair bilgiler gelemektedir.

3.
Zaporeje ve Güney Ukrayna nükleer santrallerini ele geçirmek: Rusya’nın askeri
saldırısının Güney cephesinde stratejik önem arz eden nükleer yapılar bulunmaktadır.
Bunlar arasında özellikle Zaporeje bölgesindeki Avrupa’nın en büyük ve dünyanın
6. büyük nükleer santralı önemli yeri tutmaktadır. Zaporeje santralını ele
geçiren Rusya ordusunun Güney Ukrayna nükleer santralini ele geçirmek için
Mikoloyev istikametindeki saldırıları Ukrayna Ordusu ve halkının direnişi ile henüz
sonuca ulaşamamıştır.

4.
Odesa bölgesini ele geçirmek: Rusya ordusu öncelikle
bağımsızlık sonrası Ukrayna’nın en önemli askerî limanlarından olan Odesa
kentini ele geçirmek, ardından da bu bölgeyi Ukrayna için yeni bir ayrılıkçı
bölgeye dönüştürmek niyetindedir. Bölgedeki Ukrayna donanması önemli ölçüde
etkisiz hale getirilmiş ve Odesa bölgesindeki stratejik-askeri hedeflere yönelik
hava ve denizden füze saldırıları gerçekleştirilmişse de Rusya ordusu bölgeye
çıkarma yapamamıştır. Bunda Ukrayna ordusunu genelde güney cephesinde ve
özellikle de Mariupol ile Mikoloyev bölgelerindeki başarılı direnişi
belirleyici rol oynamıştır.

5.
Doğu cephesiyle birleşmek: Buradaki askeri amaç, Rus ordusunun güney
ve doğu cephelerini birleştirecek karşılıklı ilerleme ile Donbas bölgesinde
toplam sayısının 40-60 bin civarında olduğu tahmin edilen Ukrayna askeri güçlerini
kuşatmaya almaktır. Ukrayna ordusunun en seçkin bölümünü oluşturduğu ifade
edilen ve ayrılıkçı bölgelerde toprak bütünlüğünü sağlamak için özellikle hazırlanan
Donbas Kolordusunun etkisiz hale getirilmesi hem Ukrayna ordusuna büyük darbe
vurulması, hem de Kiev yönetiminin direnme iradesinin kırılması açısından Rusya
için özel önem arz etmektedir. Öte yandan, bu bölgedeki saldırının siyasi amacı
da Ukrayna’nın Karadeniz ve Azak Denizi kıyısındaki bölgeleri olan Odesa,
Herson ve Zaporeje’de yerleşik Rus nüfusunu kullanarak Ukrayna içinde yeni
ayrılıkçı yapılar oluşturmaktır. Bu yapılar orta vadede “Rus ahalinin hakları” söylemiyle
Ukrayna’nın federal bir yapıya dönüştürülmesi için kullanılabilecektir. Bu ise
Rusya için hem Ukrayna’nın iç politikasında kalıcı şekilde söz sahibi olarak
NATO üyeliği ihtimalini geri dönülmez biçimde ortadan kaldırmak, hem de
Karadeniz’de Soğuk Savaş sonrasında SSCB’nin dağılmasıyla kaybettiği stratejik
avantajını geri kazanmak anlamına gelmektedir.

Doğu
Cephesi

Rusya ordusunun saldırısının
ikinci stratejik istikametini Doğu Cephesi oluşturuyor. Bu istikamet Rusya’nın
askerî saldırısının en uzun bölümüdür. Bu saldırının ilkin en büyük askeri
amacının öncelikle Ukrayna’yı ortadan bölen Dinyeper Nehrinin doğu kıyısını ele
geçirmek olduğu tahmin edilmektedir. Rusya ile sınırdaş olan bu coğrafya Rus
nüfusun ve kültürünün göreceli olarak yoğun olduğu ve Ukrayna’nın en önemli
endüstriyel, tarımsal ve kısmen de nükleer sektörünün çeşitli yapılarının
bulunduğu bölgedir. Askeri saldırının gelişimine bakılınca Rusya ordusunun bu
bölgede 3 askeri hedefinin olduğu görülmektedir:

1.
Ukrayna Ordusunun Donbas gruplaşmasını kuşatmaya alarak yenilgiye uğratmak:
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, Rusya ordusu Harkiv-İzyum hattından Güneye
uzanarak Donbas’taki Ukrayna ordusunu kuşatma altına almak için saldırılar
gerçekleştirmiştir. Fakat son bir ayda Ukrayna ordusunun başarılı direnişi ve
karşı saldırısıyla Rusya ordusu çok yavaş ilerleyebilmiş ve ciddi kayıplar vermiştir.
Donbas’daki cephe muharebesinin sonucu savaşın askerî ve politik kaderini
belirlemek bakımdan kritik önemdedir. Nitekim, Rusya Savunma Bakanlığı 25
Mart`ta saldırının ilk ayını değerlendirdiği açıklamasında, takip eden dönemde Donbas
üzerine yoğunlaşacaklarını ilan etmiştir.

2.
Harkiv ve Poltava kentlerini ele geçirmek: Doğu cephesinde Rusya
ordusunun ikinci hedefi Harkivi ele geçirmek ve sonrasında Poltava üzerinden Dinyeper
kıyısına ulaşmaktır. Özelikle Ukrayna’nın ikinci başkenti Harkiv hem Doğu
Ukrayna için stratejik önemi, hem de Rus nüfuzun geleceği bakımında kritik
anlam taşımaktadır. Her ne kadar açıktan ifade edilmese de Rusya’nın Ukrayna
planlarında Rus ahalinin daha etkin olduğu Harkiv hem Kiev’i politik ve idari
anlamda dengelemek, hem de ülkenin federasyona dönüştürülmesi niyeti bağlamında
stratejik anlam taşımaktadır. Fakat Rus ordusunun ilk ayda Harkiv’i birkaç defa
denemesine rağmen ele geçiremediği görülmektedir. Bunda Ukrayna ordusunu
başarılı direnişinin yan ısıra, Rus ordusunun gelecek planları çerçevesinde
kentteki sivil halkı kaybetmemek için operasyonel anlamda dikkatli davranmaya
çalışmasının da etkili olduğunu söyleyebiliriz. Rus ordusu Harkiv’i kuşatma
altına alarak Donbas’a doğru saldırısına yavaş da olsa devam etmektedir. Diğer
cephelerdeki başarı durumuna bağlı olarak Harkiv’in ele geçirilmesinin Rusya
için önümüzdeki dönemde en önemli konulardan biri olacağını tahmin ediyoruz.

3.
Başkent Kiev’e saldırmak: Rus ordusunun ilk günlerde doğu
cephesindeki en stratejik istikametlerinden biri de başkent Kiev’e saldırı
gerçekleştirmek olarak belirmişti. Başlangıçta bu saldırının azami amacının
kuzeyden saldıranlarla birlikte Kiev’i ele geçirmek olduğunu tahmin ediliyordu.
Fakat savaşta Ukrayna ordusunun başarılı performansı ve Rus ordusunun önemli
stratejik planlama ve taktik hataları nedeniyle ilk bir haftadan sonra bu
amacın daha çok başkenti kısmi kuşatmada tutmaya evrildiği görüldü. Buradaki temel
hedefin de Ukrayna yönetimi üzerinde askerî, politik ve stratejik baskı
oluşturarak uygun şartlarla masaya oturmak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim,
bu çerçevede bir süredir devam eden müzakerelerin İstanbul ayağında ilginç bir
gelişme yaşandı. Ukrayna’dan kendi taleplerine göreceli uygun karşılık alan
Rusya Kiev ve etrafındaki Çenigov bölgesini kısmen terk edeceğini duyurdu.
Esasında Belarus ve Donbas’a doğru gerçekleşen bu çekilme askeri ve politik
amaçlı bir kuvvet kaydırmaydı. Kaydırmanın askeri amacı Donbas bölgesinde devam
edeceği beyan edilen harekât ve gerçekleşeceği öngörülen muharebe için güç yığınağı
yapmaktır. Kaydırmanın politik yönü ise müzakerelerde Moskova’nın taleplerine
daha yakın öneriler sunan Ukrayna’ya doğru bir adım atmaktı. Yukarıda da belirttiğimiz
üzere, Kiev operasyonu ilk haftadan sonra artık askeri amaçlı bir muharebeden
çok, müzakere ve uzlaşma için siyasi baskı oluşturmak amacını taşıyordu. Devam
eden müzakerelerde Rusya açısından özellikle İstanbul görüşmesinde bu hedefe
kısmen varıldığı görülmektedir. Bu çerçevede Kiev’den çekilme kararını bu
aşamada müzakerelerdeki göreceli ilerlemenin bedeli olarak değerlendirmek
mümkündür. Öte yandan Rusya’nın bu kararı Ukrayna yönetiminin de kendi kamuoyu
önünde elini rahatlatmıştır.

Kuzey
Cephesi

Rusya ordusunun
saldırısının üçüncü stratejik istikametini kuzey cephesi oluşturmaktadır. Rusya
ordusu Ukrayna’ya kuzey cephesini Belarus üzerinden açmıştır. Saldırıdan kısa
bir süre önce ortak tatbikat için bu ülkeye kaydırılan Rus birlikleri 24 Şubat’ta
Ukrayna sınırından içeri girmişlerdir. Kuzey istikametinde Rusya ordusunun
genel anlamdaki askeri-stratejik amacının Ukrayna’nın başkentini ve batısını
kontrol altına almak olduğu tahmin edilmektedir. Bu cephede Rus ordusunun 3
temel askeri-politik amacı olduğunu söylemek mümkündür:

1.
Başkent Kiev’i ele geçirmek: Kuzeyden saldıran Rus
ordusunun amacı başlangıçta doğudan saldıran güçlerle koordine şekilde Kiev’i
ele geçirmek olarak tahmin ediliyordu. Belarus sınırından başkent Kiev’e yaklaşık
150 km olması da zaten Rus ordusunun neden buradan
saldırmayı tercih ettiğini açıkça ortaya koyuyordu. Ayrıca Kiev’e saldırmak
için Rus ordusunun savaşın ilk günlerinde başkente yaklaşık 25 km uzaklıktaki Hostamel
kasabasındaki Antonov Askeri Havalimanına uçar birlikle indirme yaptığı ve şiddetli
çatışmalar sonucu ele geçirdiğini biliyoruz. Ukrayna ordusunun başarılı
direnişi ve Rus ordusunun askeri-lojistik hataları sonucu Rusya’nın ancak Kiev’e
20 km mesafeden kenti kuzey ve kısmen de batıdan kuşatma altına aldığı görülmüştür.
Yukarıda da belirtildiği gibi, İstanbul müzakerelerinden sonra bu kuşatma da kalkmış,
Rus ordusunun bir kısmı Belarus sınırına geri dönmüş, bir kısmı da Harkiv ve
Donbas bölgelerindeki operasyonlar için doğuya kaydırılmıştır. Bu durumun
sürekli veya geçici olup olmayacağını diğer cephelerdeki gelişmeleri ve devam
eden müzakerelerin sonucunu görmeden kestirmek zordur.

2.
Nükleer santraller: Yukarıda da belirtildiği üzere, nükleer
yapılar Rus askeri saldırısının en önemli hedef unsurlarının başında
gelmektedir. Ukrayna’da toplam 5 nükleer santraldan ikisi Çernobil ve Roven-
Ukrayna’nın kuzeyinde bulunmaktadır. Saldırının ilk günlerinde Rus ordusu 1986’daki
kaza nedeniyle çalışmayan Çernobil nükleer santralının kontrolünü ele geçirmiştir.
Kiev etrafına askeri hareket yeterince başarılı olmadığı için Rusya ordusunun
Roven ve ve Ukrayna’nın merkezi kısmında bulunan Hmelenski nükleer
santrallerine yönelemediğini tahmin ediyoruz. Bu arada Kiev’de de bir nükleer reaktör
araştırmaları merkezinin bulunduğunu da biliyoruz.

3.
Batıdan Ukrayna’ya gelen askerî-lojistik desteği kesmek:
Bu noktada genel anlamda Batı Ukrayna, özellikle de Polonya sınırındaki Lviv
kenti kritik önem arz etmektedir. Bu bölge Batıdan gelen askerî, ekonomik ve
gıda yardımları bakımından stratejik önemdedir. Fakat bütün ülkede Ukrayna
ordusunun kimi zaman konvansiyonel, kimi zaman da gerilla taktiği ile Rus
ordusuna başarılı direnişin göstermesi nedeniyle bu hedefin henüz uzak bir
hedef olduğunu söyleyebiliriz. Rusya ordusu zaman-zaman bu bölgelerdeki
stratejik alanlara füze ve hava saldırıları yapmaktadır.

Savaşın ilk aynının
sonunda askeri gidişatla ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, şu
hususları vurgulamak gerekir. Öncelikle, savaşın enformasyon boyutunu son 40
yıldaki en iyi ve en geniş kapsamlı kullanımına tanıklık ettiği için objektif
bir askerî harekât değerlendirmesi yapmakta ciddi zorluklar vardır. İkinci
olarak, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısının yukarıda da
belirttiğimiz gibi çok iddialı askeri ve politik amaçları gerçekleştirmek üzere
yapıldığını ifade etmek gerekir. Fakat geçen bir ayda bu hedeflerin sadece
bazılarının kısmen gerçekleştiği görülmektedir.

Üçüncü olarak, askeri gelişmelere
bakınca Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başta daha kısa süreli planlandığı ve
operasyonların daha çok “Ukrayna halkının Kiev rejiminden kurtarma” olarak planlandığı
anlaşılmaktadır. Fakat bu noktada Rus istihbaratı ve genel kurmayının önemli
bir değerlendirme hatası yaptığı ve Ukrayna’ya saldırı için yanlış bir askeri
strateji ve planlama ile buna bağlı olarak küçük bir askeri kuvvetle hareket
ettiği düşünülebilir. Ayrıca, Avrupa’nın en geniş ülkesine ve askeri
parametrelere göre dünyada ilk 25’de sayılan askeri gücüne karşı askeri sıklet
merkezi oluşturmadan 3 cepheden saldırmak da bu durumu daha açık ortaya koymaktadır.

Dördüncü olarak, Ukrayna yönetiminin,
halkının ve ordusunun 2014’deki Kırım’ın işgali ve ardından gelen ilhakından
farklı olarak, bu sefer çok ciddi ve şimdilik başarılı bir askeri direniş kabiliyeti
gösterdiği ortadadır. Beşinci olarak, Batı’nın Ukrayna’ya bu süreçte daha çok
askeri, politik ve ekonomik destek vermesinin de Rusya’nın işini zorlaştırdığını
belirtmek gerekir. Son olarak, Rus ordusunun savaşın ilk haftasından itibaren
yeni bir askeri planlama, organizasyon ve taktikle saldırıyı yeni şartlara
uygun devam ettirmeye çalıştığını da tahmin ediyoruz.

Bu koşullarda savaşın
özellikle Rusya tarafından masada kendisi için önemli politik sonuçlar
doğuracak sürece kadar devam ettirileceğini tahmin edebiliriz. Nitekim, Rusya Savunma
Bakanlığı da 25 Mart 2022’de yaptığı açıklamada ilk bir ayda operasyonun ilk
aşamasının bittiğini, fakat nihai amacına ulaşana kadar -ama bu amacı net bir
şekilde ortaya koymadan- devam edeceğini ifade etmiştir.


Dr. Nazim Caferov (Cafersoy)

Azerbaycan Devlet Iktisat Üniversitesi (UNEC) Türk Dünyası İktisat Fakültesi’nde Öğretim Üyesi ve Bakü merkezli Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkan Yardımcısıdır. Akademik çalışmaları Avrasya bölgesi siyaseti ve dış politikası üzerinedir.


Bu Yazıya Atıf İçin: Nazim Caferov , “Rusya’nın Ukrayna’daki Savaş Stratejisi” Panorama, Çevrimiçi Yayın , 06 Nisan 2022, https://www.uikpanorama.com/blog/2022/04/06/rstragy/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.