2022’de Türkiye-Rusya İlişkilerine Bakmak ve 2023’ten Beklentiler – Mitat Çelikpala


Türkiye ve Rusya, 2022 yılını Milli
Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 28 Aralık’ta gerçekleştirdiği Moskova ziyareti
ile kapattı. Bu ziyarette Bakan Akar’a MİT Başkanı Hakan Fidan da eşlik etti. Akar
Moskova’da Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Suriyeli mevkidaşı Ali Mahmud Abbas
ile bir araya geldi. Bu buluşma, Türk ve Suriyeli üst düzeyli karar alıcıların 11
yıldır ilk defa bir araya geldiği bir toplantı olması hasebiyle önemliydi. Buluşmanın
Suriye konusunun terörle mücadele ve göçmenlere ilişkin konular da dâhil olmak
üzere geniş bir kapsamda ele alındığı bir ilk adım olduğu açıklandı. Daha da önemlisi,
tarafların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisi ile bir araya geldikleri ve bu
buluşmanın üç liderin Ocak ayı içerisinde bir araya gelmeleri için gereken
zemini de hazırladığı belirtildi. Bu gelişme, 2022 yılı kapanırken Türk-Rus
ilişkilerinde, özellikle siyasi ve güvenlik konularında, 2023’te yeni bir bakış
açısıyla ilerleneceğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Türkiye
ve Rusya için 2022’ye Bakmak

Türk-Rus ilişkileri 2022 yılına da Ukrayna
odaklı gerilimler ile bunun küresel güvenlik alanına yansımalarının Türk Dış ve
güvenlik politikası üzerindeki ağır etkisi altında girmişti. Türk-Rus ilişkilerinin son otuz yılı;
ikili, bölgesel ve küresel gerginliklere rağmen, ikilinin karşılıklı iş birliği
geliştirebildikleri tarihsel bir süreci işaret etmekte. Bu uzun dönemde
ekonomik ve ticari ilişkiler gelişirken siyasi ve askeri işbirliği alanlarında
büyük gelgitlerin yaşandığı, ama tarafların uzlaşma yollarını bulmayı
becerdikleri bir zemin oluştu. Bu durum, Türkiye-Rusya ikili ilişkilerinin ‘karmaşık yapı’,
‘rekabet’, ‘çatışma ve iş birliğini birlikte yürütme’, ‘pragmatizm’ gibi birkaç
temel kavram etrafında anlaşılmaya ve değerlendirilmeye çalışılmasının sonucudur.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Görüşmelerimiz
bazen zor geçiyor ancak her seferinde uzlaşabiliyoruz”
sözleri ışığında, iki
tarafın son yirmi yılda Erdoğan ve Putin yönetimleri altında ‘lider odaklı’
mekanizmalar aracılığıyla süreci ilerlettikleri görülüyor. Nitekim 2022’ye
Putin’in iki ülke arasındaki “verimli iş birliğinin 2022’de de devam edeceğinden
şüphe duymadığı” yönündeki yeni yıl mesajıyla girildi. Fakat ikili
işbirliğini ağır baskısı altına alan gelişme, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna
topraklarında başlattığı ‘askeri operasyon’ oldu. ‘Askeri operasyon’, Türkiye’nin güvenlik
ve dış politikasını doğrudan etkilemenin çok ötesine geçerek, küresel
politikaları kökten değiştiren ve yeni bir küresel güvenlik mimarisinin
tartışıldığı gündem yarattı. Bu durum kuşkusuz NATO üyesi Türkiye’nin Batılı
müttefiklerin yeniden ‘öteki’ olarak niteledikleri Rusya ile ikili ilişkilerini
çevreleyen bir yapıya dönüştü. İkili
ilişkilerin siyasi ve güvenlik boyutları, Suriye, Karadeniz ve elbette Kafkasya
konularına girilmeden değerlendirilemez bir hal aldı.

Türkiye’nin Karadeniz ve enerji güvenliği
gibi konularının yanı sıra Türkiye-Ukrayna ve Türkiye-Rusya ilişkilerini de
doğrudan etkileyen bu gelişme karşısında Ankara’nın tepkisi Moskova’nın kınanması, Ukrayna’nın
toprak bütünlüğü ve egemenliğinin vurgulanması oldu. Ankara’nın
Batılı müttefikleriyle uyumlu bu tavrına rağmen AB ülkeleri ve ABD tarafından
Rusya’ya yönelik olarak uygulamaya konulan ekonomik/ticari yaptırımlara katılmadığı
belirtilmelidir. Bu durum,
Türkiye’nin Rusya ile birçok alanda derinleşen ilişkilerini
dikkate alan, bölgesel dinamikleri ve ulusal çıkarlarını gözeten stratejisinin bir
yansımasıdır.  Ülkenin karşı karşıya
bulunduğu ekonomik zorluklar ile artan enerji talebi de zorlayıcı unsurlardır.

Ankara,
Rusya’nın askeri operasyonunun hemen akabinde, durumu kıyıdaşlar arasında bir
savaş olarak değerlendirerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19. Maddesine
işlerlik kazandırdı. Boğaz geçişleri Rusya ve Ukrayna savaş gemilerine kapatıldı.
Bunun da ötesinde Ankara fiilen NATO üyeleri dâhil olmak üzere kıyıdaş olmayan diğer
ülkelere de bir süreliğine Karadeniz’e savaş gemisi geçirmemelerini telkin
ederek, Anlaşmanın ‘Türkiye’nin yakın savaş tehdidi hissetmesi halinde
Boğazları tüm savaş gemilerinin geçişine kapatması’ anlamına gelen 21. Maddesi
kapsamındaki kısıtlamaları devreye sokmuş oldu. Böylece Karadeniz Mart 2022’den
bugüne bir tür kapalı denize dönüştü.

Bu gelişme sonrasında ve neredeyse 2022
boyunca Ankara, NATO üyesi kimliğinin yanı sıra Moskova ile ikili ilişkilerini
de temel alarak arabulucu/kolaylaştırıcı söylem ve yaklaşımını benimsedi. Erdoğan’ın
Putin ve Zelenski ile görüşmeleri, insani koridor açılması yönünde çağrı ve
girişimleri, Antalya Diplomasi Forumu kapsamında Ukrayna Dışişleri Bakanı
Kuleba ve Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un bir araya getirilmesi, 29 Mart’ta Rus
ve Ukraynalı heyetlerin İstanbul’da bir araya getirilmesi gibi girişimler de
Türkiye’nin bu dönemdeki aktif siyaseti olarak akılda tutulmalıdır. Nitekim
Temmuz ayında imzalanan Ukrayna ve Rusya’nın başta tahıl olmak üzere diğer gıda
ürünlerini ihraç̧ etmelerinin önünü açan Tahıl Anlaşması da son dönemde Batılı müttefikleriyle
anlaşmazlıklar yaşayan Ankara’nın artı hanesine yazılan bir adım oldu. Savaşın
etkilerine rağmen Ankara’nın Rusya ve Batılı müttefikleri arasında bir denge
kurmayı başardığı söylenebilir. Kuşkusuz bu dengenin devamlılığı Rusya’nın
önümüzdeki dönemde izleyeceği tavra bağlı olacak.

Artan
Ticaret Hacmi

İkili ilişkilerde dikkati çeken bir
diğer başlık ikili arasında artan ticaret hacmi oldu. Batılı ülkelerin ağır
yaptırımları altındaki Rusya ile Türkiye’nin ticaret hacminin Ankara’nın
yaptırımlara taraf olmaması nedeniyle neredeyse yüzde 50 oranında arttığı
görülüyor. Bu artışta Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı enerji ithalatı büyük paya
sahip bulunuyor. Ankara’nın Rusya’dan aldığı petrol ürünleri miktarında iki kat
artış̧ gözlemlenmekte. Batılı ülkelerin yaptırımlarının bir sonucu olarak
görülen bu artış, Batı ile ticareti ciddi manada kısıtlanan Rusya açısından
Türkiye’nin alternatif bir pazar ve tedarikçiye dönüşmesi anlamına geliyor. Bu
Türk ekonomisi açısından bir başarı ve artı değer olarak görülse de önümüzdeki
dönemde Batı ile ilişkilerde yaratacağı siyasi zorluklar da dikkate
alınmalıdır.

Benzer biçimde, 2022’de
TürkAkım’ın işlerlik kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin Rusya’dan gaz alımı da
artarak devam etti ve yıl içerisinde yapılan açıklamalarla Rus gazının Batı’ya
iletilmesinde ana hatlardan biri olabileceği konusu da gündeme geldi. Bu durum
Ukrayna’nın denklemden çıkması ve Türkiye’nin Rus gazı için ana güzergâh
olmasının kapısını açabilir. Ama bu adımın atılabilmesi için henüz çok erken
olduğu da akılda tutulmalı. İkilinin enerji alanındaki işbirliğinin
ana unsurlarından biri olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşasında bir takım
aksamalar söz konusu olsa da santralın ilk ünitesinin 2023 yılı içinde devreye
girmesi bekleniyor.

Bardağın dolu tarafını oluşturan bir diğer konu ise Covid-19
salgını sürecinde aksayan turizmin tekrar hareketlenmesinin yarattığı olumlu
sonuçlardır. Her ne kadar savaşın şiddetlenmesi ile birlikte 2021’de
şekillendirilen turizm stratejisinde belirtilen rakamlara ulaşılamasa da bir hareketliliğin
olduğu görülüyor. Bunda Rusya’ya uygulanan ulaşım ambargosu nedeniyle
Türkiye’nin Rusya için Batı dünyasına tek çıkış noktasına dönüşmesinin de
etkisi bulunuyor.  Ayrıca seferberlik
ilanıyla ülkelerini terk etmek zorunda kalan on binlerce Rus ve Ukraynalı’nın da
Türkiye’ye yerleştiği eklenmeli.

Sorun Başlıkları

İkili
ilişkilerin sorun başlıkları ise 2022 gündemindeki yerlerini korudular. İki
ülkenin yakın çevresi olarak adlandırabileceğimiz komşu bölgelerde yaşanan
gelişmeler karşısında çıkarları, dolayısıyla geliştirdikleri politikalar zaman
zaman temelden farklılaştı. Örneğin Rusya Şam’da var olan yönetimi desteklerken
Türk tarafı yeni bir yönetimin kurulması gereğinin altını çizdi. Ya da Ankara
Kafkasya’da Kurulu düzeni değiştirmeye çalışırken Moskova statükoyu destekleyen
bir yaklaşımı tercih etti. Bu bağlamda Türkiye ve Rusya’nın ortak yakın
çevrelerini şekillendirmeye yönelik ortak bir vizyonları olduğu söylenemez. Tarafların
olayların seyri karşısında izledikleri politikalar ve kullanılan siyasi
söylemler çok çabuk farklılaşabiliyor. Güvenlik bağlamında zaman zaman
işbirliği söylemiyle ortaklaşa hareket alanları yaratılsa da bunlar genelde
taktiksel seviyede kaldı. Süreç odaklı biçimde ve ortaya çıkan gerginliğin
tırmanmasının önüne geçmek adına atılan sınırlı adımlara dönüşüp kayboldu.
Kuşkusuz bunun en güncel iki örneği Karadeniz’deki gelişmeler ve Suriye
meselesinin çözümünde atılan adımlardır. Karadeniz’de var olan bölgesel denge
bozulurken kurulan tüm mekanizmalara, imzalanan anlaşmalara ve yapılan
görüşmelere rağmen Suriye’de hala tarafların beklentilerini karşılayacak
çözümlere varılamadı.

 2021’in
ikinci yarısından bugüne ikilinin önündeki en önemli ve hassas konu Suriye
olarak değerlendirilebilir. Tarafların 2022 sonunda bu konuda atım atmaları
farklı bir takım gelişmeleri doğurabilir. Bu iyi niyetli beklentiye rağmen
gerilimin Suriye’de rejim ve Rusya tarafından terörist olarak
nitelendirilen silahlı muhalefetin kuzeyde çekildiği son kalelerden biri olan
İdlib odaklı olarak zaman zaman artarak devam ettiği görüldü. Rus tarafı ortak
devriye görevlerine rağmen TSK birliklerinin yayılmış olduğu geniş bir bölgede
hava harekâtlarını sürdürmekte bir sakınca görmedi. Türkiye’nin bu bölgedeki
teröristler ile muhalif grupların birbirinden ayırma görevini yerine
getirmediği değerlendirildi. 2023’de gelişmelerin ne getireceğini yakından
takip etmek gerekiyor.

 İkili
siyasi ilişkilerde tehlike içeren öncelikli alanlardan bir diğer Kafkasya. Rus-Türk
Ateşkesi İzleme Merkezi aktif olarak faaliyette. Moskova’nın Ermenistan ile
Türkiye arasında başlatılan normalleşme sürecine destek vermesine rağmen
2022’de beklentileri karşılayacak olumlu dönüşümler söz konusu olmadı.

 İkili
ilişkilerin önümüzdeki dönemdeki  genel seyrini belirleyecek olan çerçeve
ise 2022’de olduğu gibi Rusya ve Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batılı
aktörlerle ilişkileri olacak. Rusya Ukrayna krizini canlı tutarak, Avrupa
güvenlik mimarisinde kendi lehine önemli kazanımlar elde etmeyi hedefliyor. Ama
NATO’nun eski Sovyet cumhuriyetlerine doğru genişlememesi veya Baltıklar ve
Karadeniz gibi bölgelerdeki askeri faaliyetlerini arttırmaması gibi konularda
Batı’dan taviz koparması pek de mümkün görünmüyor. Aksine gerginliği tırmanacağı
ya da en azından bu haliyle uzayarak gideceği ihtimali daha da kuvvet kazanmış
durumda. Bu durumun NATO üyesi Batılı bir aktör kimliğine sahip olan Türkiye’yi
etkisi altına almaması mümkün değil. Ayrıca, Türk-Rus ikili ilişkilerinde iniş
ve çıkışlara yol açma potansiyeli taşıyor. Bu bağlamda ilk akla gelen ve Ankara’yı
zorlayan konu başlığı İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusu. 28 Haziran’da Türkiye,
Finlandiya ve İsveç arasında üyelik konusunda Üçlü Muhtıra imzalanmış olsa da
bu konuda somut ilerleme sağlanamadı. Batılı müttefikler bu konuyu Rusya’ya
dolaylı destek verilmesi olarak görüyorlar. Bu bağlamda 2023’ün
2022’den daha zorlu bir yıl olacağı söylenebilir. Bir son ama önemli nokta
olarak da Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin 2019’dan
bugüne kadar toplanamadığı akılda tutulmalı.

Mitat Çelikpala, Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi

Prof. Dr. Mitat Çelikpala, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Dr. Çelikpala’nın çalışma alanları arasında eski Sovyet coğrafyası ve Kafkasya, diyaspora çalışmaları, Karadeniz Bölgesi ve güvenliği, Türk-Rus ilişkileri, enerji güvenliği, kritik altyapı güvenliği ve terörizmle mücadele gibi konular yer almaktadır. Çelikpala’nın yukarıda belirtilen konularda akademik dergiler ve güncel medyada yayınlanmış makale ve değerlendirmeleri bulunmaktadır.


Bu yazıya atıf için: Mitat Çelikpala, ‘2022’de Türkiye-Rusya İlişkilerine Bakmak ve 2023’ten Beklentiler’, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 10 Ocak 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/01/10/mc-3/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.