Türkiye-Mısır İlişkilerinin Jeopolitik Dinamikleri ve Yansımaları – Orhan Karaoğlu
Covid-19 pandemisi ve takip eden ekonomik sorunlar tüm ülkelerin dış
politika stratejilerini gözden geçirmelerine neden oldu. Pandemin ekonomiler
üzerindeki etkisi ülkeden ülkeye değişse de, pek çok devleti olumsuz etkilediği
ortada. Küresel ve bölgesel düzeylerde yaşanan jeopolitik gelişmeler de ekonomik
olumsuzluklara eklenince, pek çok ülke açısından dış politikalarının gözden
geçirilmesi kaçınılmaz oldu. Örneğin ABD’de Joe Biden’ın Başkan seçilmesi ve
bunun Orta Doğu’ya yansımalarının olacağı endişesi, yine ABD’nin Afganistan’dan
geri çekilmesi, Libya ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Türkiye’nin İsrail, Suudi
Arabistan ve BAE ile ilişkilerini tamir etme çabaları ile Ukrayna’daki savaş
küresel ve bölgesel dengeleri etkileyecek son dönemdeki gelişmeler olarak
dikkat çekiyor.
Bu ortamda 20 Kasım’da Doha Al Bayt Stadyumunda düzenlenen Dünya Kupası
açılış töreninde ön sırada oturan katılımcılara bir göz atan herhangi biri, yakın
dönemde bir araya gelmeleri mümkün gözükmeyen dünya liderlerinin bu vesileyle
yan yana oturduklarını görebilirdi. Nitekim, stadyumda aynı sırada oturanlar
arasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi
Muhammed Bin Selman ve BAE Devlet Başkanı Yardımcısı Şeyh Muhammed Bin Raşid
de vardı. Yakınlarında da Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, Cibuti
Cumhurbaşkanı İsmail Gulle, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Senegal
Cumhurbaşkanı Macky Sall ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António
Guterres oturuyordu.
Aslında, bir süre öncesine kadar birbirinin yüzüne bakmayan Sisi, Bin
Selman ve Bin Raşid’in Doha’ya gitmeleri artık büyük bir olay sayılmıyor. Zira üç
lider geçen ocak ayında Suudi Arabistan’da tertiplenen E Ula zirvesinden sonra
birçok kez bir araya geldiler. Söz konusu zirve, 5 Haziran 2017’de Katar ile
Arap dörtlüsü (Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri)
arasında tamamen kesilen ilişkilerin tekrar başlatılmasına vesile oldu. Katar
Emiri geçtiğimiz Haziran’da Kahire’yi ziyaret etti; El Sisi de geçen eylül
ayında Doha’ya gitti. Takip eden dönemde iki ülke arasındaki işbirliği, ekonomi
başta olmak üzere birçok alanda net şekilde ortaya çıktı. Katar ile Suudi
Arabistan arasında da karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi.
Bu ortamda gözlemcilerin dikkatini çeken husus, Mısır ve Türkiye
cumhurbaşkanları El Sisi ile Erdoğan’ın bir araya gelmeleri oldu. Nitekim, resmi
açılıştan sonra, ortalarında Katar Emiri Şeyh Temim’le birlikte El-Sisi ile
Erdoğan’ın el sıkıştıkları fotoğraf karesini yakalayan basın mensupları, ertesi
gün özellikle Orta Doğu’da ama daha geniş uluslararası medyada da çok sayıda haberle
birlikte bu görüntüyü öne çıkarttılar. Ardından el Sisi’nin sözcüsü Bassam
Rady 21 Kasım’da geç saatlerde yaptığı açıklamada, iki cumhurbaşkanı arasındaki el sıkışmanın
“ikili ilişkilerin gelişmesinin başlangıcı olacağını” söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Katar’dan dönerken benzer bir ifade tarzını benimseyerek,
Kahire ile Ankara arasındaki ilişkileri yeniden inşa etmek yönünde daha fazla
adım atılacağını söyleyince, el sıkışmanın yüzeysel bir diplomatik iyi
niyet gösterisi olmadığı netleşti.
Sisi ve Erdoğan’ın el sıkışması birkaç nedenden ötürü beklenmedikti.
Öncelikle, iki cumhurbaşkanının görüşmesinden sadece üç hafta önce Mısır
Dışişleri Bakanı Samih Şükri, üst düzey diplomatların ilişkileri geliştirmek
için bir araya geldiği Türkiye ile müzakerelerin Türkiye’nin Libya’daki
politikaları nedeniyle durma noktasına geldiğini duyurmuştu. Taraflar arasında dışişleri bakan
yardımcıları düzeyinde başlatılan istikşafı müzakereler, Mayıs 2021’de Kahire
ve Eylül 2021’de Ankara’da yapıldıktan sonra devamı gelmemişti. İkinci olarak, 3
Ekim 2022 tarihinde Trablus’u ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Libya
hükümeti ile Mısır’ın da tepkisini çeken hidrokarbon araması konusunda bir anlaşma
imzalaması, Erdoğan ile Sisi arasındaki görüşmenin
sürpriz olmasının sebeplerinden biriydi. Diğer bir neden ise Erdoğan’ın G20
toplantısına katılmak için gittiği Bali’den dönerken Sisi ve Suriye Devlet
Başkanı Beşar Esad ile buluşup ilişkilerde yeni bir sayfa açabileceğini ancak
bunun seçimlerden sonra yani 2023’ün ikinci yarısı olacağını söylemesiydi.
Öte yandan iki tarafın son dönemdeki bazı jestleri Erdoğan-Sisi
buluşmasını önünü açtı. Öncelikle, 2022 yılı, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler
liderleri ve medya organları üzerindeki kontrolünü sıkılaştırma hamlelerinin
yanı sıra iki ülke arasındaki ticareti artırma girişimlerine sahne oldu. Mayıs 2022’de
de Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, İslam Kalkınma Bankası Grubunun
yıllık toplantısına katılmak üzere Mısır’a giderek dokuz yıl aradan sonra Türkiye’den
Mısır’a seyahat eden ilk bakan oldu. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 6-18
Kasım 2022 tarihleri arasında Mısır’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler
İklim Değişimi (COP27) Zirvesine katılmazken, Sisi’ye bir mektup yazarak neden
katılamadığını açıkladı ve bu uluslararası etkinliğe ev sahipliği yapma
konusunda kendisine başarılar diledi. Son olarak, 13 Kasım’da İstanbul’da
meydana gelen patlamanın ardından Mısır Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı ilk
kınayanlar arasında yer aldı. Bakanlık, dünya çapındaki tüm ülkeleri “bu
nefret dolu olay karşısında dayanışmayı sürdürmeye ve mali, entelektüel veya
herhangi bir şekilde destek kaynaklarını sunmaya” çağırdı.
Aslında bu şekilde spor faaliyetlerini diplomatik gelişmeler için
kullanılması yeni bir şey değil. En meşhur örneği yetmişli yılların başında Çin
ile ABD arasında yaşanan “masa tenisi diplomasisi” olmuştu. İki ülke arasında
ilişkilerin kesik olduğu o dönemde 1971’de Japonya’nın Nagoya şehrinde
düzenlenen Dünya Masa Tenisi Şampiyonası vesilesiyle ilk temaslar yapıldı. Bu
vesileyle ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in himayesinde ABD’li Glenn
Cowan ile Çinli Zohang Zednog arasında düzenlen pingpong maçı, iki ülke
arasındaki ilişkilerin tekrar başlatılmasında önemli bir adımı temsil etti. Maç,
ABD Devlet Başkanı Richard Nixon’un 1972’de Çin’i ziyaret etmesine zemin
hazırladı.
Türkiye ile Mısır arasında isse 2013’te kesilen diplomatik ilişkileri
yeniden başlatmak için uzun süredir çabalar devam ediyordu. Bugüne kadar zaman
zaman istihbarat teşkilatları ile al düzey diplomasisi uygulayıcıları bir araya
gelse de, El Sisi-Erdoğan görüşmesine kadar henüz bir üst düzey bir temas
yaşanmamıştı.
Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşmasının Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi
Arabistan ve İsrail gibi diğer bölge ülkeleriyle normalleşme süreçlerinden daha
yavaş ilerlediği bir gerçek. Bu aşamaya gelinmesi bile iki ülke ilişkileri
açısından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Sürecin daha da ilerlemesi
ise jeopolitik anlamda önemli bölgesel değişikliklere yol açabilir. Yine de, üst
üste gelen karşılıklı jestlerden sonra Katar’da gerçekleşen görüşme, iki lider
arasındaki “kişisel husumeti” kısmen giderdiyse de ülkeler arasındaki
sorunların sihirli bir değnek değmişçesine hızla çözülmesini beklememek
gerekir.
Bu noktada ilişkilerin yumuşak şekilde ilerlemesinin önündeki en önemli engel
olarak iki ülkenin Libya konusunda farklılaşan yaklaşımları görünüyor. Ankara
Libya’da BM tarafından tanınan Trablus merkezli hükümetle ittifak halindeyken, Kahire
Tobruk’ta yerleşik parlamentoyu destekliyor. Bu hat üzerinden iki ülke 2020
yazında Libya’da savaşın eşiğine de geldiler. Halen Türkiye’nin Libya’da
oynadığı rol sebebiyle Mısır’ın Ankara’ya karşı itirazları devam ederken, iki
tarafın belirli bir iş birliği alanı geliştirmek istedikleri de aşikâr. Bu
açıdan iki cumhurbaşkanının görüşmesi ve el sıkışmaları önemliydi.
Eğer ilişkiler doğru zeminde gelişirse ve iki taraf da karşılıklı adımlar
atmaya devam ederlerse, bu gelişmenin bölgesel jeopolitiğe önemli yansımaları
olabilir ve bölgeyi rahatlatabilir. Bu süreçten ilk faydalanacak olanlar
elbette Mısır ve Türkiye olacaktır. İki ülke arasında temelleri onlarca yıla
uzanan güçlü ekonomik ilişkilerin yanı sıra, yüzyıllar öncesine dayanan
kültürel ve halk düzeyinde de ilişkileri var.
İlişkilerin düzelmesinden ikinci düzeyde faydalanacak taraf Libya
olacaktır. Çünkü Mısır-Türkiye mutabakatı, Libya’daki kutuplaşmayı sonlandırarak
ülkeyi birleştirecek bir çözüme ulaştırabilir. Libya’da bir şekilde çözüme
ulaşılırsa bu daha geniş bir coğrafyada Tunus, Cezayir ile Sahil ve Sahra
ülkelerinde de rahatlama yaratır.
Bununla birlikte Mısır ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin seyri de bu
gelişmelerden etkilenebilir. Nitekim, El Sisi ile Erdoğan’ın tokalaşmasından
birkaç saat sonra Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü’nün Yunan Mevkidaşı Nikos
Dendias’ı kabul etmesi dikkat çekiciydi. Her ne kadar bu görüşme sonrasında Mısır
tarafı Yunanistan ile ilişkilerde bir değişiklik olmayacağını ifade etse de Türkiye-Mısır
yakınlaşmasının Doğu Akdeniz’deki dengeleri etkileyeceği net şekilde görülüyor.
Nitekim, Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminde Mısır, İsrail, Yunanistan ve
GKRY’nin bir araya geldiği bloğa karşılık Türkiye, Libya ile 27 Kasım 2019’da
“Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” ile “Güvenlik
ve Askeri İşbirliği” mutabakat muhtıraları imzalayarak karşılık vermişti.
Türkiye-Libya anlamasına Yunanistan sert tepki gösterirken, Mısır ile
Yunanistan arasında 6 Ağustos 2020’de imzalanan “Deniz Yetki Alanları
Sınırlandırma Anlaşması”na da Türkiye sert tepki göstermişti. Dışişleri
Bakanlığı tarafından bu vesileyle yapılan açıklamada, ‘Yunanistan ile Mısır arasında deniz sınırı
bulunmadığı, imzalandığı açıklanan anlaşmanın Türkiye için yok hükmünde olduğu,
sözde sınırlandırılan alanın Birleşmiş Milletlere de bildirilen Türk kıta
sahanlığı içinde yer aldığı, 2003 yılında GKRY ile imzaladığı anlaşma ile
11.500 km2’lik deniz alanından vazgeçen Mısır’ın Yunanistan’la
imzaladığı anlaşma nedeniyle de ek yetki alanı kaybına uğradığı’ belirtilmişti.
Özetle Türkiye, Yunanistan ile Mısır arasındaki anlaşmanın Mısır’ın lehine
değil aleyhine olduğunu ortaya koymuştu. Bu kapsamda Mısır’da da Türkiye-Mısır
yakınlaşmasından deniz yetki alanları konusunda beklentileri olanlar var.
Jeopolitik değerlendirmelerin yanı sıra, Mısır-Türkiye yakınlaşmasının jeo-ekonomi
alanında da önemli etkileri olabilir ve önümüzdeki yıllarda iki ülke arasında
büyük yatırımların ve projelerin geliştirilmesine alan açabilir. Bu noktada
özellikle enerji sektörü önemli bir işbirliği alanı olarak öne çıkıyor.
Nitekim, şimdiden Türkiye Mısır’ın ihraç ettiği LNG’nin en büyük alıcısı konumu
gelmiş durumda.
Sonuç olarak futbol diplomasisi El Sisi ile Erdoğan’ı bir araya
getirmede başarılı oldu. Bu vesileyle Ankara ile Kahire arasındaki ilişkilerde
gerçekçi bir açılım yaşanırsa ve iki ülke karşılıklı olarak ek adımlar atabilirlerse,
bunun iki ülkenin yanı sıra bölge açısından jeopolitik ve jeoekonomik
yansımaları olacağı aşikârdır.
Dr. Orhan Karaoğlu
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisansını “1998 Adana Mutabakatından Arap Baharına Türkiye-Suriye İlişkileri” tezini yazarak tamamladı. Doktorasını yine Ankara Üniversitesinde “Şiiliğin İran Dış Politikasına Etkileri” isimli tez çalışması ile bitirmiştir. İlgi alanları ve çalışma konuları arasında Uluslararası siyasette jeopolitik, Türk dış politikası, Ortadoğu, etnik, dini, mezhepsel kimlikler, İran dış politikası gibi konular bulunmaktadır. “Teopower Olarak Şiilik ve İran Dış Politikası” isimli bir kitap çalışması yayımlanmıştır. Ayrıca Uluslararası İlişkiler Tahlilleri ve Uluslararası İlişkiler Tahlilleri 2 ve İran: Bir Ülkenin Akademik Anatomisi kitaplarının editörlüğünü yapmıştır. Çeşitli mecralarda makale ve analizleri yayımlanmıştır. İngilizce ve Farsça bilmektedir.
Bu Yazıya Atıf İçin: Orhan Karaoğlu , “Türkiye-Mısır İlişkilerinin Jeopolitik Dinamikleri ve Yansımaları ”, Panorama, Çevrimiçi Yayın , 12 Ocak 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/01/ok
Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.