Afetin Görünmeyen Yüzü: Afet Sonrası Çevresel Riskler – Helil Kınay


6
Şubat’tan bugüne iki aydan fazla zaman geçti. Yaşadığımız deprem ile birlikte
çok büyük bir felaketin içerisinde yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. “Mucize Kurtuluş” haberleri paylaşıldı
haber kanallarında, oysa afetlerde olduğu gibi bölgede mucize kurtuluşlar yok,
büyük kayıplar var. 6 Şubat’tan beri devam eden yıkım, acı, yıkımın ardından gelen diğer sorunlar
ile afetin boyutu da acısı da  büyüyerek
devam ediyor.

Afet
anı ve sonrasında yapılması gerekenler koordinasyon, uzmanlık ve disiplinle
yürütülmesi gereken, zamana karşı bir yaşam savaşı. Bu süreçte bir taraftan
arama kurtarma çalışmaları devam ederken, bölgede bulunan yurttaşların deprem bölgesinde geçici barınma alanlarının
oluşturulması, hasar tespit çalışmaları, hasarlı binaların boşaltılması, yıkım işlemleri ve enkaz kaldırma çalışmalarının yürütülmesi gerekiyor.
Tüm bu çalışmalar bütününde yurttaşlarımızın yaşam hakkı, barınma, güvenlik,
sağlıklı güvenli gıda ve suya erişim gibi insani ihtiyaçların yönetilmesi süreci yaşamsal öneme sahip.

Depremden
bugüne geçen günlerde
bölgedeki
koordinasyonsuzluk ve eksiklikler felaketin boyutlarını da büyüttü. Arama
kurtarma çalışmaları bir yana depremden kurtarılan vatandaşların toplanma ve
barınma alanlarında sağlıklı ve güvenli koşullarının sağlanması sürecinde temel
ihtiyaçların bile karşılanamadığı
bir süre. yaşanıyor. Sadece yıkım değil, yıkımın getirdiği çevresel sorunlar ve
sağlık riskleri de bölgede
yaşayanları ve afet sonrası çalışmalar için bölgede bulunan görevlileri olumsuz etkiliyor.

Su,
tuvalet, duş, temizlik ihtiyaçlarının karşılanamaması, kanalizasyon, çöpler, bölgede oluşacak salgın hastalıklar ve
diğer sağlık sorunları felaketin görünmeyen
boyutları olarak karşımızda duruyor. Afet bölgesinde temel çevresel altyapı ve
hijyen koşullarının sağlanması en önemli
ihtiyaçlar olarak ortaya çıktı.

Bir
taraftan afet bölgesinde
yaşamın getirdiği sorunlar, diğer taraftan yıkım atıkları ve enkaz kaldırma çalışmaları kapsamında oluşan
sorunların çözümü için gerekli teknik önlemlerin alınması, bölgede bulunanların koruyucu maske
eldiven gibi sağlık güvenlik ekipmanlarına sahip olması gerekiyor. Ne yazık ki
gördüğümüz görüntüler bu önlemlerin yetersiz kaldığını ve bundan
sonraki süreç için de sağlık
sorunlarının ortaya çıkacağını gösteriyor.

Deprem
anında toplu yıkımlar ile birlikte depremin yarattığı çevresel riskler ve
tehditler afetin en önemli
sorunu. Yapıların yaşı, yapımında ve varsa yalıtımında kullanılan malzemeler,
kullanıcıları tarafından yapı içinde/üzerinde kullanılan kimyasallar (üretim,
temizlik, bakım vb) aydınlatma armatürlerinin tipi gibi unsurlar yapıların
yıkılması ile atmosfere yayılarak hava kirliliğine neden oluyor. Yapılan
araştırmalar, yapı çökmelerinin ve yıkımlarının yaşandığı bölgelerde yüksek konsantrasyonda radon,
asbest, cıva, sülfür, klor gibi solunması sakıncalı gazların varlığını ortaya koyuyor.
Bu nedenle sarsıntı sonrası oluşacak toz ve gaz kirliliğine karşı
arama-kurtarma ekipleri dışındaki kişilerin yıkılan yapılara yaklaştırılmaması,
ekiplerin arama-kurtarma sürecinde tam donanımlı ekipmanla çalışmaları, yıkıntıların temizlenmesi aşamasında
ise yeniden toz ve gaz yayılımının olacağı hesaba katılarak etkilenim bölgesi hesaplanarak görevliler dışındaki kişilerin alandan
uzak tutulması ve kirli havayı solumalarına engel olunması gerekiyor. Deprem
sonrasında arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları sırasında alanda koruyucu
güvenlik ekipmanına sahip, eğitim almış uzman personel dışında kişilerin
bulunmaması gerekiyor. Bu faaliyetlerin oluşturduğu toz ve içerisindeki çeşitli
kimyasallar çalışma alanı ve etkilenim bölgesinde bulunan kişilerin sağlık
güvenliği için
de riskler oluşturuyor.

Özellikle yaşı eski olan binalarda, yer ve tavan kaplamaları,
yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, ara duvarlar, yangına dayanıklı yalıtım
panelleri, kazanlar, kaloriferler, yalıtım ceketleri, asbestli çimentodan imal
edilmiş ürünler, conta elemanları, kağıt ürünler, yangın battaniyeleri, pis su
boruları, eternit levhalar, ve derzler gibi alanlarda yalıtım malzemesi olarak
kullanılmış olan asbest en önemli sorunlardan bir tanesi. Asbest ve diğer tehlikeli
atıkları içeren moloz ve atıkların temizlenmesi, inşaat sahasındaki
asbest ya da asbest katkısı içeren ürünlerin taşınması, yüklenmesi, yerleştirilmesi, depolanması,
kontrolü ve toparlanması işlemleri süreçlerinde çalışanların ve bölgede yaşayanların asbeste maruz kalma riski
var.

Eski binaların yapımında kullanılan malzemeler arasında yer alan
asbestin, binaların yıkımı safhasında ayrıştırılması ve bertarafı ile ilgili
oluşabilecek çevresel risklerin doğru yönetilmesi gerekiyor. Bu sürecin özel yöntemlerle, çalışanlar için kullanılacak özel ekipmanlarla çevre ve insan sağlığına
zarar vermeyecek şekilde önlemlerinin alınarak gerçekleştirilmesi, oluşan atıkların tekniğine uygun olarak bertaraf
edilmesi gerekiyor.

Bölgede yürütülen enkaz kaldırma çalışmaları ve ağır hasarlı olan yıkılacak bina sayısı
değerlendirildiğinde bu faaliyetlerin yaratacağı çalışan personel ve bölgede yaşamını sürdüren, ikamet eden vatandaşlarımız için de çevresel ve sağlık risklerini ortaya koymak ve gerekli
tedbirleri almak gerekiyor. Ağır hasarlı binalardan başlayarak yapılan yıkım
sürecinde asbest envanteri, atık yönetim planı
vb. çalışmalar gerçekleştirilerek binaların mevcut durumu ve yıkım sürecinin
nasıl yürütüleceği, büyük miktarda hafriyatın nereye götürüleceği, planlanmasına yönelik değerlendirmeler yok. Bu çalışmaların kontrollü,
planlı ve ilgili önlemler alınarak uzman personel tarafından yürütülmesi,
denetiminin etkin gerçekleştirilmesi yaşamsal. Yıkım atıklarının içerdiği tehlikeli kimyasallar bulunduğu bölgede hava, su ve toprak kirliliği ile uzun yıllar sürecek
çevre ve halk sağlığı sorunlarına yol açacaktır.

Bölgede yıkım kaynaklı asbest ve diğer
toksik kimyasal gazları içeren tozun solunması ile kanser başta olmak üzere
ciddi sağlık problemleri ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle bölgede toza karşı yüksek koruyucu özelliği bulunan FFP2 ve FFP3 türü
maskelerin kullanılması gerekiyor.

Tüm
çalışmalar boyunca bölgede
yaşayanlar ve çalışmalar için bölgede
bulunan teknik ekibin koruyucu güvenlik ekipmanlarına sahip olmaları
sağlanmalı. Enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarının toz oluşturmayacak biçimde,
oluşacak toz etkisinin ve yönünün
kontrol edilerek gerekli önlemleri
alınarak gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Enkazın
kaldırılması, taşınması, belirlenen hafriyat döküm sahalarında sahaya döküm ve depolama koşullarında, hafriyat
alanlarının seçimi ve yönetiminde
de kapsamlı, kontrollü biçimde uzmanlarla çalışmaların yürütülmesi gerekiyor.

Afette
yaşanan büyük çaplı yıkımda bu sorun çok daha büyük boyutlara ulaşmakta. Bölgede uzun vadeli süreceği görülen enkaz kaldırma ve yıkım
sürecinde gerekli önlemlerin
ivedilikle alınması, personele ve bölgede
yaşayanlara koruyucu ekipmanların sağlanması gerekiyor.

Yapılması
gerekenler ortada, mevzuatta, planlarda tanımlanmış durumda. ama yaşadığımız
başka bir gerçek var. Bölgede
yaşanan koşullarda temel ihtiyaçların bile sağlanmakta güçlük yaşandığı bir
ortamda maske tedarik ve kullanımı yetersiz. Çorap, iç çamaşırı bile
bulunamayan bölgede
maske talebi çok afaki kalıyor.

Enkazda
tozumanın önlenmesi
için sulama yapılması gerekiyor. Bırakın enkaz sulamayı bölgede hala içme ve kullanma suyu
sağlamada güçlükler var. Temel su ihtiyaçları, hijyen koşulları sağlanamıyor.

Yıkım atıkları planlamasından söz ediyoruz. Enkaz altında kalan,
enkazdan çıkaralamayan insanlar olmasına rağmen enkaz kaldırma çalışmaları hızla devam ediyor.

Yıkım atıklarının içeriğindeki kirleticilerle
bulunduğu bölgede
yaratacağı kirlilikten bahsediyoruz. Bölgede geçirimsiz zemine sahip uygun
alanların belirlenmesi gerekir diyoruz, atıkların doğal sit alanına, kuş cennetine döküldüğü haberleri geliyor .

Afet
bölgesinde afet
anı ve arama kurtarma çalışmalarında yaşanan koordinasyonsuzluk ve aksaklıklar
yıkımın ve can kaybının artmasına yol açtı. Afet sonrası oluşan risklerin
yaratacağı çevre ve halk sağlığı sorunları başka bir yıkım olarak karşımızda
duruyor. Deprem ve sonrasında yapıl(a)mayanlar, sadece insanları değil tüm canlı yaşamı ve ekosistemi
etkiliyor. Uzun yıllar etkilemeye devam edecek.

Deprem,
sel, heyelan, kasırga, fırtına vb doğa olaylarının, ya da faaliyetlerden
kaynaklanan kaza ve risklerin hayatımızda her zaman var olduğu ve olacağı
gerçeği ile hareket etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Bu kapsamda insan eli
ile yürütülen politika ve uygulamalar süreci afete çeviren en önemli neden.
Afetlerin oluşmadan önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, uygulamaların
yapılması, afet öncesi planlama, afet anı ve sonrası süreçlerinin yönetilmesi
ile bütünsel bir değerlendirme, planlama ve uygulama süreci gerekiyor.

Afet
anı ve sonrasında kayıp ve hasarların azaltılabilmesi için zamana karşı yarış
içerisinde olunan mücadelede yerel yönetimlerin, merkezi idarelerin,
uluslararası destek ve kuruluşların işbirliği de büyük önem taşıyor. Afetlere
karşı dirençli, dayanıklı kentler yaratılması, kentlerimizin dönüştürülmesi
gerekiyor. Bu dönüşüm süreci içerisinde kent yaşamının da dönüşmesi,
evlerimizden kişisel alışkanlık ve hayatlarımızdan başlayarak bir bütün olarak
dönüşmek, dirençli ve hazır olmak gerekiyor. Kentlerin yönetiminden sorumlu
olan yerel yönetimler bu süreçte kentte yaşayanların alışkanlık ve
ihtiyaçlarının değerlendirilmesi, yönlendirilmesi, kent yaşamının da afete
hazır olması çalışmalarını yürütürken, afet sırasında da bu sürecin en önemli
aktörü olarak mahalle, apartman, site örgütlenmelerinden başlayarak bir destek
ve koruma süreci de yaratmalı. Bu çalışmalar yürütülürken diğer taraftan
merkezi ve yerel idarelerin işbirliği içerisinde afete maruz kalan bölgelere
yönlendirilecek yönetim ve destek yardımları koordinasyonu da planlanmak
zorunda. yerel yönetimlerin kentlerin planlanmasından, yönetiminden başlayan
hatalı yaklaşımları, afet yönetimi sürecindeki eksiklikler yaşamın kaybedildiği
noktaya ulaştı. 

Afet
yönetiminden sorumlu kuruluşların ulusal ve uluslararası ölçekteki çalışmaları,
yaşanan afetlerde destek ve dayanışma süreçleri ve bu afetlerde edinilen
tecrübeler, hata yada eksikliklerin bir daha yaşanmaması, kayıpların
azaltılması noktasında da büyük önem taşıyor. 6 Şubatta yaşadığımız depremde
yerel yönetimlerin bu süreçteki katkısı, deprem bölgesine ulaşan destek ekipler
ve yardım çalışmalarının yanısıra, uluslararası destek ve yardım ekiplerinin de
çaba ve katkıları kayıplarımızın azaltılmasında çok önemliydi. Uluslararası
yardım ekiplerinin bölgeye ulaşımı, personel ve teknik donanımı, çalışma
yöntemleri afet yönetimi sürecine yönetimlerin bakışını da gösteren
faktörlerden oldu. Yaşadığımız süreçte koordinasyon eksiklikleri ve diğer
olumsuzlukların yönetilme(me) süreci ile birlikte bu yardım ve desteklerin
yaratacağı faydanın da azalabileceği ortaya çıktı.

Depremde
binlerce vatandaşımız hayatını kaybettik. Daha fazla insanımızı afetlerde
kaybetmemek için, acıları
büyütmemek için, depremin yol açtığı enkazı kaldırabilmek için yaşamımıza,
bilim, mühendislik, kamu ve doğa yararına sahip çıkmak, toplumsal mücadeleyi
omuz omuza büyütmek zorundayız.


E. Helil İnay Kınay, 1977 doğumludur. Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli STK ve platformlarda görev aldı. 2002 yılından itibaren TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesinde yönetim kurulunda ve komisyonlarda görev aldı. 2012-2022 yılları arasında şube başkanlığı görevini yürüttü. Kınay halen doğa, toplum, yaşam mücadelesine devam ediyor. Melih ile hayat arkadaşı, Eren ve Derin’in annesi ve yol arkadaşıdır. 


Bu yazıya atıf için:  Helil Kınay, “Afetin Görünmeyen Yüzü: Afet Sonrası Çevresel Riskler ” , Çevrimiçi Yayın, 24 Nisan 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/04/23/hk/


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.