Güvenlikte Çığır Açan Yeni Teknolojiler (Çyt): Süreç Nasıl İlerler? – Fatih Ceylan
HER DÖNEMİN ÇYT’LERİ BAŞKADIR…
Son yıllarda yeni ve çığır açan teknolojilerin (ÇYT) hayatımızın hemen her alanına nüfuz ettiklerine tanık oluyoruz. Esasen her dönemi kendine özgü ÇYT’’lerle tanımlamak mümkün.
Örneğin, matbaa, telefon, telgraf, buhar makinası, radyo ve televizyon icat
edildiklerinde o döneme damga vuran ve sosyo-ekonomik ve politik ortamı kökünden dönüştüren sonuçlar ortaya çıkmıştır.
ÇYT gelişim sürecini elbette durağan ve doğrusal bir
düzlemde ele almak mümkün değildir. Dünya
çapındaki savaşlar ile bölgesel savaşlar ÇYT’lerin üretiminde ve sahada denenmelerinde kritik rol
oynamışlardır. Bir yandan toplumsal-ekonomik yaşamı kolaylaştırırlarken, diğer
yandan savaş alanına sürüldüklerinde sayısız can ve maddi kayıplara yol açan; dolayısıyla, insanlık aleyhine dramatik sonuçlar doğuran teknolojiler de
vardır.
SİVİL-ASKER ÇYT’LER ÜZERİNDEN JEOTEKNOLOJİK REKABET
ÇYT’lerin üretim ve gelişim döngüsünü sadece ‘savaş makinasına’ indirgemek elbette eksik
bir yaklaşım olur. Kapitalizmin gelişip yayıldığı çağda merkantilist
zeminde ekonomik-ticari çıkarların ve dünyada üstünlük kurma arayışlarının da ÇYT üretimini teşvik ettiği yadsınamaz.
Soğuk Savaş’ın son bulup, küreselleşmenin içerik ve
yoğunluk kazandığı dönemde ana güçler ve çokuluslu
şirketler arasındaki rekabetin, ÇYT’lerin küresel
ilişkileri etkilemeye devam ettiği, hatta devletler arası ilişkileri
biçimlendirdiği öne sürülebilir. 21. yüzyılın ilk
çeyreği, küresel/bölgesel ilişkilerde
işbirliği yerine jeopolitik/stratejik rekabetin arttığı bir çağı simgelediği için jeoteknolojik
rekabet küresel çekişmenin ayrılmaz bir parçası olmaya evrilmiştir.
Esasen Soğuk Savaş döneminde uzay teknolojileri ve bilişim alanlarında
başlayan ÇYT dönüşümü yeni bir
olgu değildir. 1950’li yıllarda ABD’de ‘bilgisayarların eğitimi’ne başlanmıştır. 1970’li yıllarla birlikte analog tabanlı teknolojiler
dijital ortama evrilmiştir. Dijitalleşmeyle birlikte bir ağ mimarisi içinde
çalışmak geleneği ön plana çıkmıştır. Dijitalleşme sürecinde küreselleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte birbirleriyle konuşan ve karşılıklı çalışan
sistemlerin ve bulut tabanlı teknolojilerin üretilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Dünya, sanayi devrimi sonrası süreçte süratle iletişim
çağına geçmiş ve yeni çağ karşımıza askerî-ticarî-sanayi yönleri itibarıyla
siber/hibrit tehditler gibi asimetrik tehditler manzumesini çıkarmıştır.
DEĞİŞEN KÜRESEL DÜZEN VE ÇYT’NİN BAŞ AKTÖRLERİ
2000’li yılların başında tek kutupluluğa kaymaya başlayan
küresel düzen,
2008’de
patlak veren Rusya-Gürcistan savaşından bu yana değişime uğramış, henüz nasıl bir
tabloyla sonuçlanacağı belirsiz olan şekilsiz (amorf) bir yapılanma dönemine girilmiştir. Mevcut düzen içinde
saptanabilecek olguların başında ABD-Rusya-Çin arasında derinleşmeye başlayan
stratejik rekabet gelmektedir. Bu rekabetin dünyanın çeşitli kıtalarında
gıda-enerji krizleri gibi küresel etkileri de içinde barındıran dinamikleri
ortaya çıkardığı gözlenmektedir. Bu dinamikler arasında
ÇYT’ler üzerindeki yarış da bulunmaktadır.
Dijital iletişim devriminin makro ve mikro düzlemlerde gelişmelere damga
vurduğu çağımızda başta ana güçler olmak üzere çeşitli uluslararası kurum ve
kuruluşların da ÇYT’lerden kaynaklı risk ve tehditlere karşı önlemler almaya yöneldikleri görülmektedir.
Son dönemde ÇYT geliştirme
sürecinde dikkat çeken ana eğilimlerden biri, bu alanda özel/çokuluslu şirketlerin giderek daha fazla rol
üstlenmeye başlamasıdır. Örneğin, Elon Musk’ın öncülük ettiği SpaceX ve Starlink gibi projeler özel sektörün ÇYT’lere ne derecede nüfuz ettiklerinin somut bir tezahürüdür.
Çin Komünist Partisi’nin son sözü söylemek hakkı saklı kalmak kaydıyla, Çin’de de aynı eğilimi gözlemek mümkündür. Bu bağlamda, özel/çokuluslu şirketler daha dinamik ve yenilikçi yöntem ve uygulamaları kısa sürede hayata geçirebilmekte;
kamu sektörüne (devlet kontrolündeki askeri-sanayi kompleksi)
kıyasla daha verimli ve maliyet-etkin olabilmektedirler. Bu gözlemden hareketle silahlı kuvvetler, tedarik/üretim
zincirlerinde sivil kaynaklı YÇT’lerin ağırlıklı
müşterileri haline dönüşmektedirler.
NATO, önümüzdeki on yıla
dair stratejisini, NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin
Birliktelik Raporu ve 2022 Stratejik Konsept belgelerinde belirlemiştir. Her iki
temel belgede de ÇYT’ler için ayrılmış önemli hedefler yer almaktadır. Bu
bağlamda NATO, 2021 yılından itibaren yenilikçilik ve ÇYT alanında bir dizi girişimi hayata geçirmiştir. Bunlar, Şubat 2021’de Savunma Bakanlarının
ilan ettiği ÇYT stratejisi, Haziran 2021 NATO Liderler Zirvesi’nde açıklanan Kuzey
Atlantik İçin Savunma Yenilikçiliği Hızlandırıcısı (DIANA) programı, Ekim 2021’de yine Savunma Bakanlarınca
onaylanan Yapay Zeka Stratejisi ve Haziran 2022 NATO Madrid Zirvesi’nde ilan edilen NATO
Yenilikçilik Fonu’dur.
ÇYT’ler konusunda AB de özellikle Mart 2022’de açıkladığı Stratejik Rehber belgesi ertesinde bir dizi girişimi hayata geçirmeye yönelmiştir. Bu çerçevede, üye ülkeler
arasında teknolojide yenilikçiliği ve ÇYT’lere yatırım
yapılmasını teşvik etmek üzere hem Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) hem
Avrupa Savunma Ajansı bünyesinde araştırma-geliştirme
faaliyetleri ve ÇYT üretimini özendirmeye dayalı girişimleri öncelemeye başlamıştır.
Çin ise teknoloji yarışında geri kalmamak, hatta başat güç olabilmek için ÇYT’nin ana bileşenlerinden birini oluşturan Yapay Zeka (YZ) stratejisini 2017’de açıklamıştır. Hedef olarak ise, 2030’da yapay
zeka alanında dünya lideri olmayı
belirlemiştir.
Çin’in ÇYT alanında sağladığı atılımlar
karşısında ABD karşı önlemleri almakta gecikmemiş; bu bağlamda Biden Yönetimi, Ağustos 2022’de “Mikroçip ve Bilim Yasası’nı yürürlüğe koyarak, Çin’le “çip savaşı”nı
hayata geçirmiştir.
ÇYT’lerin sivil ve askerî alanlarda yadsınamaz rol
oynayacağının ayırdında olan Rusya’nın da, ÇYT’lerde ana
rakipleriyle yarışta geri kalmamak için gayretlerini sürdüreceği öngörülebilir. Diğer
yandan, ana gelirleri dört ana kaleme (doğalgaz, petrol,
silah ve tahıl) dayalı olan ve Ukrayna’daki savaşın ekonomisi üzerindeki ağır baskısını
hisseden Rusya’nın bu rekabette ne kadar ilerleme sağlayabileceği
şüphelidir. Nihayetinde, doğalgaz altyapısını modernize etmek, hatta uzay teknolojileri ile bazı butik ve konvansiyonel
teknolojilerde/sistemlerde
Batı’ya olan bağımlılığı süren Rusya’nın kendisi için belirlediği başta Yapay Zeka olmak
üzere ÇYT hedeflerine ulaşması iyice zorlaşmıştır. Rusya-Ukrayna savaşının başlıca
sonuçlarından biri özellikle Avrupa’nın doğalgazda Rusya’ya olan bağımlılığını
ortadan kaldırmasıdır. Buna karşılık Rusya’nın teknolojik-bilimsel
altyapısını geliştirme konusunda Batı’ya olan bağımlılığı devam etmektedir. Orta-uzun vadede Rusya’nın bu teknolojik bağımlılığını nasıl yöneteceğini, Çin veya diğer
aktörlerle yapabileceği işbirliği aracılığıyla bu sınamanın üstünden gelip gelemeyeceğini mercek
altında tutmak gerekiyor.
ÇYT’LER HANGİ KULVARLARDA KÜMELENİYOR?
Yenilikçilik/ÇYT’ler ve jeoteknolojik rekabet
başlığı altında ÇYT’lere baktığımızda hemen tüm strateji ve girişimleri şu ana başlıklar altında toplamak mümkündür:
- Yapay Zeka,
- Otonom sistemler,
- Kuantum bilgisayarlar ve teknolojisi,
- Biyoteknoloji ve insanî yetenekleri
arttıran teknolojiler (android insanlar veya insansılar-Yapay Zeka bazlı
robotlar), - Hipersonik sistemler,
- Uzay/uzay teknolojileri,
- Yeni ve nadir elementler ve bunlarla
yapılan imâlat, - Enerji (nükleer füzyon ve yeşil hidrojen) ve yeni tür enerjilere dayalı itki
teknolojileri, - Yeni nesil iletişim ağları (5G gibi)
Bu dokuz ana alanda birbirini besleyip, tamamlayacak bir üretim ve imâlat
ekosistemi oluşturmakta geciken ülkelerin yeni çağın dinamiklerini yakalamaktan
uzaklaşacağı aşikârdır. Bu öngörü, hem sivil hem savunma-askeri sektörler bakımından geçerlidir. Bu bağlamda, imâlat sektörünü yeni çağa uyarlayamayan ve araştırma-geliştirme yatırım ve faaliyetlerini özellikle ÇYT’ye yönlendiremeyen
ülkelerin, süregiden küresel ve bölgesel rekabette
oyunun dışında kalacaklarını söylemek kehanet
olmayacaktır.
Öte yandan, ÇYT’ler elbette her
sınamanın aşılmasına olanak sağlayacak sihirli birer değnek de değildir. ÇYT sürecini canlı tutacak insan ve üretim kaynaklarından mahrum kalacak ülkeler de küresel rekabetin dışına itilmekten kendilerini kurtaramayacaklardır.
ÇYT’LER SAVAŞIN SONUNU BELİRLER Mİ?
ÇYT’ler askeri anlamda savunma-taarruz bütünlüğünde kritik
birer çarpan (multiplier)
olmakla birlikte, bunların savaşın
belirleyici bileşenleri olup olmadığı tartışmalıdır.
Rusya-Ukrayna arasında halen devam etmekte olan savaşta ÇYT’lerin içkin oldukları teknolojilerin ve platformların yoğun
şekilde kullanılmalarına karşılık savaş tertiplenmesinde tank, top, hava-füze
savunma sistemleri, konvansiyonel mühimmat, insanlı hava araçları gibi birçok
geleneksel yeteneklerden yararlanılıyor olması gerçeğiyle yüzleşilmelidir.
Tanık olduğumuz savaş sahneleri arasında 1. ve 2. Dünya Savaşları’nı çağrıştıran
birçok savaş taktik ve düzenleri gözlemlenmektedir.
Rusya-Ukrayna savaşındaki geleneksel savaş
tertiplenmesi ve yeteneklerine bakarak geleceğe dönük kesin hatlarla öngörüde bulunmanın hatalı olacağı da dikkate alınmalıdır.
Üstel (exponential)
gelişme çizgisi izleyen ÇYT’lerin gelecek savaş ortamını dönüştüreceğine, pratik, kavramlar ve
doktrinlerde kaçınılmaz uyarlamalara meydan vereceğine kesin gözle bakmak ihtiyatlılık gereğidir. Bu bağlamda, ÇYT’lerin hem sivil hem askeri yaşamda kökten değişikliklere neden olacağı peşinen kabul edilmeli ve
geleceğe dönük stratejilerde ÇYT’lerin işgâl edeceği alanın genişlemesi beklenmelidir.
ÇYT’LER DÜNYASI
VE TÜRKİYE
ÇYT üretim ve geliştirme potansiyeli merceğinden Türkiye’ye dönüp baktığımızda
ise, karşımıza karışık ve pek de parlak olmayan bir tablonun çıktığını görmekteyiz. Bu açıdan yaklaşıldığında, savunma sanayi alanında nispeten dar bir kulvarda gözlenen atılımları inkâr etmek tabiatıyla mümkün değildir. Örneğin, Türkiye’nin son yıllarda özellikle
silahlı/silahsız insansız hava-deniz araçları (İHA/SİHA) ve savaş gemileri
imâlatında kaydettiği mesafe uluslararası planda da kabul ve takdir gören somut
bir gelişmeyi simgelemektedir. Diğer
yandan, bu alandaki insani kaynaklarımızın, şişirildiği ölçüde geniş olmadığını, ÇYT araştırma-geliştirme faaliyet ve
yatırımlarının diğer çağdaş ülkelere göre kısıtlı kaldığını görmek zorundayız. Bu alandaki potansiyelimizin geliştirilmesinin önündeki siyasi-ekonomik darboğazlar aşılmadığı
takdirde 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde daha da şiddetlenecek jeoteknolojik
rekabetin dışında ve arkasında kalacağımızı öngörmek gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Bu çerçevede, toplumumuza pompalanan yanılsamalara/algılara
bağımlı kalmaktan kendimizi kurtarıp, gerçekçi, maddi ve insani kaynaklar
itibarıyla desteklenebilir ve sürdürülebilir ÇYT alanlarına
odaklanmayı hedeflemeliyiz. Gelecek kuşakların daha uygar ve gelişmiş bir
ekosistemde yaşamalarını sağlayacak ÇYT hedeflerini
pratikte tutturmak için bu alanı kutuplaşmış siyasetin dar partizan çeperleri
dışında tutmanın en doğru ve gerçekçi yol olduğunu
bilmeliyiz.
Bu süreç ilerletilirken önem taşıyan husus, geniş yelpaze
içinde kamu ve özel
sektör, akademik
çevreler ve sivil toplum örgütleri gibi paydaşlara dayalı ekosistem içinde sinerji yaratmaya özen gösterilmesidir. Bu sinerji temelinde
işbirliği ile bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik edecek olabildiğince otonom
bir ortamın vakit geçirmeksizin tesis edilmesine yönelinmelidir.
Fatih Ceylan, Büyükelçi (E.)
1957 Bursa doğumlu. 1979 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığına girdi. Master Derecesini Rutgers(ABD)/Princeton Üniversitelerinden aldı. İslamabad Büyükelçiliği, Deventer Başkonsolosluğu ve NATO nezdindeki Türkiye Daimi Temsilciliğinde, Brüksel Büyükelçiliğinde ve AB nezdindeki Türkiye misyonunda çalıştı. Düsseldorf’ta Başkonsolosluk, Sudan ve NATO nezdinde Büyükelçilik yaptı. Merkezdeki son görevi İkili Siyasi İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığıydı. 2019 Şubat ayında emekliye ayrıldı.
Bu yazıya atıf için: Fatih Ceylan, “Güvenlikte Çığır Açan Yeni Teknolojiler (Çyt): Süreç Nasıl İlerler? “, Çevrimiçi Yayın, 6 Ekim 2023, https://www.uikpanorama.com/blog/2023/10/06/fc-9/
Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.