Uluslararası Sistemin Dönüşümü: Bir Heyula mı Yaklaşıyor? – Burcu Ermeydan


Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği tarafından iki yılda bir
düzenlenen “Uluslararası İlişkiler Çalışmaları ve Eğitimi Kongresi”nin onuncusu
23-26 Mayıs 2024 tarihleri arasında gerçekleşti. Bahçeşehir Üniversitesi iş birliğiyle
Ordu’da Radisson Blu Otel’de gerçekleştirilen kongrede, Uluslararası İlişkiler Disiplini’nin
geleceğini ve uluslararası politikanın güncel durumunu çok geniş çerçeveden
tartışan ufuk açıcı paneller yer aldı.

Kongrenin kapanış panelinde Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın kolaylaştırıcılığında
uluslararası sistemin dönüşümü konusu tartışıldı. Panelin konuşmacıları
Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Esra Hatipoğlu, Koç Üniversitesi’nden
Prof. Dr. Ziya Öniş, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özlem Tür ve
Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serhat Güvenç’ti. Konuşmacılar panelde
gerek uluslararası sistemin güncel durumuna, gerekse de Uluslararası İlişkiler
disiplininin geleceğine dair fikirlerini paylaştı. Bu yazıda panel sırasında
tuttuğum notları ve panelde tartışılan noktalar hakkında görüşlerimi aktaracağım.

Panel Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın konuşmacılara yönelttiği “Nasıl
bir dünya düzeni içindeyiz? Bu dönemin ayırt edici özellikleri var mı? Yeni
dünya düzenini nasıl tanımlarız, nasıl anlamlandırırız?” şeklindeki genel ve
kapsamlı sorularıyla başladı.

Prof. Dr. Ziya Öniş konuşmasına yeni dünya
düzenini üç kutuplu dünya düzeni üzerinden tanımlayarak başladı. Öniş’e göre
yeni dünya düzeni demokratik rejimlerin baskın olduğu “Genişletilmiş Batı”
kutbu, otoriter yönleri ile öne çıkan “Çin-Rusya” kutbu ve bu iki kutup dışında
kalan ve bünyesinde demokratik ve otokratik ögeleri eş zamanlı barındıran “Küresel
Güney” ülkelerini içeren üçüncü bir kutuptan oluşmakta. Öniş, bu üç kutuplu
dünya düzeninin kendi içinde ciddi asimetriler içeren, rejimlerin her türlü krizde
giderek daha otoriterleştiği ve birbirinden ayrışan kutuplar arasında
şekillenen bir düzen olduğunu dile getirdi. 
Birbirinden bu kadar ayrışan kutupların olduğu bu yeni düzende,
devletlerin, iklim krizi başta olmak üzere küresel çapta işbirliği yapmaları
gereken birçok yeni sorunla baş etmekte zorlandıklarının altını çizdi.

Analizlerine Öniş’in tanımladığı çok-kutuplu yapı üzerinden devam eden
Prof. Dr. Özlem Tür
’egöre bu çok kutuplu düzen aynı zamanda
liderlerin belirleyici rol oynadığı bir noktaya doğru kaymakta. Bunun yanında,
uluslararası kurumların etki alanlarının giderek azaldığı ve etkilerinin daha
dar çerçevede şekilleneceği bir dünya düzenine doğru evrilmekteyiz. Tür’e göre
özellikle Batı’nın kendi yarattığı kurum ve normlara sadık kalmayışı, küresel
güneyde Batı’ya karşı birlikte hareket etme hissini tetikliyor. Dolayısıyla,
bugüne kadar Batı’nın sunduğu çerçeveden ilerleyen uluslararası düzen ve
normlar sürdürülebilirliğini kaybediyor.

Öniş ve Tür’ün altını çizdiği noktalara benzer şekilde konuşmasına
başlayan Prof. Dr. Serhat Güvenç de yeni dünya düzenini çok büyük
belirsizlikler üzerinden şekillenen kuralsız ve kaotik bir sistem olarak
tanımladığını belirtti. Bunu bir çeşit “kutupsuzluk” (a-polarity) olarak
tanımlayan Güvenç’e göre, gücün dağılmış, yayılmış ve hatta bölünmüş olduğu bu
yeni düzende bir kutup belirlemek çok zor. Bu noktada kutuplar yerine belki
eksenlerden bahsedilebileceğini dile getiren Güvenç’e göre, ekonomik küreselleşmenin
etkisinin belirginleştiği bir “çok boyutluluktan” bahsetmek daha doğru olacaktır.
Bunun yanında Güvenç, günümüzde Uluslararası İlişkiler Disiplini’nin en büyük
sorununun eski teorilere, bakış açılarına ve kavramlara bakıp yeni nesil
belirsizlikleri anlamaya çalışması olduğuna işaret etti. Bu noktada disiplinin
geleceği için Güvenç, “Bu yeni düzende Newton fiziğine dayalı bakış açımızı
değiştirip, kendi kuantum sıçramamızı yapmamız gerekiyor” çağrısını dile
getirdi.

Prof. Dr. Esra Hatipoğlu da konuşmasına yeni
dünya düzeninin “kaotik ve belirsizlikler üzerine kurulu bir yapı” olduğunu
belirterek başladı. Hatipoğlu’na göre bu yeni düzeni, kutupluluk yahut
asimetrik kutupluluk üzerinden tanımlamak yeterli değil. Çünkü ittifakların,
ilişkilerin ve güç kavramının kaygan bir zeminde sürekli değiştiği bu düzende,
bu kadar belirsizliği ve kaosu ayakta tutan bir de “düzen” var. Hatipoğlu’na
göre, özellikle tedarik zincirlerinin birbirine bu kadar entegre olduğu ve
belirsizlikler üzerine kurulu sistemin bir arada kalmasını sağlayan düzeni,
sadece devletlere ve onların aksiyonlarına bina edilen bir bakış açısıyla anlamaya
çalışmak yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla, hem yeni düzeni anlamak hem de
Uluslararası İlişkiler Disiplini’nin geleceği için devletler sistematiği dışına
çıkmamız gerekiyor. Fakat, “devletler sistematiği dışına çıkmak” demek,
devletleri ve devlet odaklı geleneksel teorik yaklaşımımızı tamamen terk etmek
anlamına gelmiyor. Zira devlet dışı aktörlerin ve farklı güç tanımlarının
ortaya çıktığı bu düzende devletlere ek ortaya çıkan güçleri de anlamlandıracak
teorik bakış açıları geliştirmemiz gerekiyor.

Bu noktada, konuşmacıların en genel çerçevede “belirsiz”, “kaotik”, “tahmin
edilmesi ve anlaşılması zor” olarak tanımladıkları yeni dünya düzeni hakkında Prof.
Dr. Mustafa Aydın
“Bir heyula mı yaklaşıyor?” sorusunu ortaya attı. Bunun
yanında Aydın, belirsizliğin disiplinin geleceği için bilinmezlikleri de
beraberinde getirdiğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Ziya Öniş, bahsedilen düzenin “belki
de parçalanmış bir düzen” olarak tanımlanabileceğini dile getirdi. Dolayısıyla,
Öniş’e göre belki de kutup değil, ama eksen olarak tanımlamanın daha uygun
olacağı bir noktada olabiliriz. Çünkü Öniş’e göre, daha önce bahsetmiş olduğu üç
bloğun birbirlerinden farklı olmalarına rağmen, kapitalist sistem üzerinden
birbirleri ile bağlantılı olduklarını hesaba katmak gerekmektedir.

Öte yandan, Prof. Dr. Özlem Tür, Hatipoğlu’nun devletler
sistematiği dışına çıkılması yönündeki önerisine, çatışmaların ve savaşların hâlâ
özellikle topraklar üzerinden şekillendiği güncel durumda, analizlerde devletler
sistematiği dışına çıkılmasının pek mümkün olamayacağını savundu. Buna göre Tür,
yeni dünya düzeninde jeopolitik ve jeostratejik çatışmaların daha belirleyici
olacağını öngördüğünü de dile getirdi.

Konuşmacıların üzerinde anlaştığı en önemli noktanın yeni sistemin
belirsizlikler üzerine kurulu olduğu kabulü, bu belirsizliğin nasıl tanımlanacağı
ve açıklanacağı tartışmasını da beraberinde getirdi ve bu da Uluslararası
İlişkiler Disiplini’nin odağının ne olması gerektiği tartışmasına evrildi. Bu
noktada Prof. Dr. Serhat Güvenç, kapitalizmi bir analiz birimi olarak alıp
alamayacağımız ve yeni düzeni değiştirecek öznenin ne/kim olacağı sorularını
ortaya attı. Çünkü Güvenç’e göre, her ne kadar “uluslararası” dediğimiz şey hala
“ulus”u özne olarak kabul eden bir dünya düzeni tanımlaması yapsa da yapay zekâ,
çevre sorunları, artan nüfus ve savaşın hangi nesneler üzerinde yapılacağına
dair belirsizlikler, tek başına “ulus”un yeni dünya düzenini analiz etmede özne
olarak doğru bir başlangıç noktası olup olamayacağı sorusunu da akıllara
getiriyor.

Bu noktada Prof. Dr. Esra Hatipoğlu, Güvenç başta olmak üzere
konuşmacıların altını çizdiği, çevre sorunları, artan nüfus ve yapay zekâ ile
gelen yeni sorunların uluslararası sistemi etkileme güçlerinin de
analizlerimize ve politika yapım süreçlerimize eklenmesi gerektiğini dile
getirdi. Hatipoğlu’na göre dönüşen bu yeni düzenin getirdiği belirsizlikler
bizi giderek ayrışmaya itiyor, fakat “biz ayrıştıkça, dünya üzerinde birlikte
çözmemiz gereken problemler de artıyor”.

Tartışmanın sonunda Prof. Dr. Mustafa Aydın, yeni dünya düzenini
anlamlandırabilmek için bakış açımızı değiştirmemiz ve boyutlandırmamız
gerekebileceği yorumunu ekledi. Aydın, geleneksel bakış açısı ile Uluslararası
İlişkiler Disiplini’nin, uluslararası yapıları/düzeni ağırlıklı olarak güç
üzerinden tanımlamasının revizyona ihtiyaç duyduğunu dile getirdi. Zira,
özellikle küresel finansal ve ekonomik ilişkileri de bu yeni bakış açımıza
katmamız gerekiyor. Aydın’a göre, “Tarım toplumunun ortaya çıkarttığı kendine
özgü bir uluslararası düzeni vardı. Endüstriyel toplumun, ihtiyaçlarına
karşılık gelen bir uluslararası düzeni vardı. Finans toplumunun – ki içinde bulunduğumuz
dönem – başka bir düzeni var. Bu açıdan bakınca, önümüzdeki döneme damgasını
vuracak ve ismini verecek olan yapay zekâ toplumunun da kendine özgü başka bir
düzeni olması kaçınılmaz.” Buna göre yeni sistemin oluşumunu şekillendiren yeni
dinamikleri belirleyerek, bunları anlamlandırabildiğimiz yeni bir bakış açısını
oluşturmamız gerekiyor.

Panelden geriye akıllarda değişen dünya düzeni ve Uluslararası
İlişkiler Disiplini’nin geleceğine dair hem kıymetli düşünceler hem de çok
sayıda soru işareti kaldı. Genel olarak konuşmacıların ve dinleyicilerin üzerinde
mutabık olduğu temel husus, anlamaya çalıştığımız yeni dünya düzeninin
belirsizlikler üzerine şekillenen ama kendi içinde bir çeşit düzeni de
barındıran bir yapıolduğu çıkarımıydı. Kuşkusuz bu noktada devletler, özellikle
de süregiden aktif çatışmaları düşündüğümüzde, başat aktörler olarak etkilerini
sürdürmekle birlikte, tek başına devletlerarası ilişkiler uluslararası
politikayı anlamlandırmak için yeterli görünmüyor. Bu noktada, Uluslararası
İlişkiler Disiplini’nin politik ekonomik dinamikleri, artan küresel nüfus,
çevre krizi ve teknolojik gelişmelerle değişen çatışmaları da anlamlandıracak
yeni teorik ve kavramsal çerçevelere ihtiyacı olduğunun altını çizmek
gerekiyor.

Fakat temel sorunumuz, disiplinin geleceği için Güvenç’in bahsettiği kuantum sıçramasının nasıl gerçekleştirileceği ve bunun Aydın’ın tanımladığı “heyulayı” anlamlandırmada ne kadar etkili olacağı soruları etrafında şekilleniyor. Zira panel sonunda Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın da dile getirdiği gibi “bu tartışma kolay kolay bitmeyecek.” Tam da bu noktada disiplindeki genç araştırmacılara büyük görev düşüyor. Zira kongrede kişisel olarak tanıma ve çalışmalarını dinleme şansı bulduğum, ortaya koydukları kavramsal ve teorik tartışmalar, kullandıkları alternatif yöntemler ve çalıştıkları – devlet sistematiği dışına çıkan – konularla genç araştırmacıların Uluslararası İlişkiler Disiplini’nin ihtiyaç duyduğu dönüşümün bayrak taşıyıcıları olacakları rahatlıkla görülüyor.


Dr. Burcu Ermeydan

Dr. Öğretim Üyesi Burcu Ermeydan lisans ve yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında tamamladı. Yüksek lisans derecesini Doğu Asya’da finansal iş birliğine odaklandığı tezi ile 2016 yılında aldı. Kadir Has Üniversitesi’nde sürdürdüğü Uluslararası İlişkiler alanında doktora eğitimini ise 2022 yılında tamamladı. Doktora tez çalışmasında örtüşen bölgesel örgütler arası ilişkiler ve bunların Doğu Asya’da bölgeselciliğindeki yerine odaklanmıştır. Doktora eğitimi süresince Kadir Has Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmış ve 2020 yılında Koç Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak bulunmuştur. Halen Marmara Üniversitesi, Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü, Orta Doğu Ekonomi Politiği Anabilim Dalı’nda Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. Temel çalışma alanı uluslararası politik ekonomi olan Ermeydan, ekonomik entegrasyon, bölgesel örgütler, Çin dış politikası, Doğu Asya bölgesi ve sosyal bilimlerde araştırma yöntemleri üzerine çalışmalar yürütmektedir. Güncel çalışmalarında, Doğu Asya ve Orta Doğu bölgelerarası ilişkileri ve Çin-Türkiye ilişkilerine odaklanmaktadır.


To cite this work: Burcu Ermeydan, “Uluslararası Sistemin Dönüşümü: Bir Heyula mı Yaklaşıyor?”, Panorama, Online, 3 Temmuz 2024, https://www.uikpanorama.com/blog/2024/07/03/uluslararasi-sistemin-donusumu-bir-heyula-mi-yaklasiyor-burcu-ermeydan/


Copyright@UIKPanorama All on-line and print rights reserved. Opinions expressed in works published by the Panorama belongs to the authors alone unless otherwise stated, and do not imply endorsement by the IRCT, Global Academy, or the Editors/Editorial Board of Panorama.