ABD / USADÜNYA / WORLDGÖRÜŞ / OPINION

Harris-Trump Başkanlık Münazarasının Anatomisi: Kılıçlar Çekildi – Kaan Kutlu Ataç & Burak Korkmaz

Okuma Süresi: 10 dk.
image_print

Bilmeni istiyorum
Geri dönmeyecek artık
Kanı donmuş,
Ama boşa gitmesine izin vermenin anlamı yok. 

Radiohead 

“İki kötü arasında daha az kötü olan seçilmeli. Kötünün iyisi olan hangisi? O hanımefendi (Harris) mi yoksa o beyefendi (Trump) mi? Bilmiyorum. Vicdan sahibi olan birisi, kötüler arasında seçim yapmalı.” Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis, Kamala Harris-Donald Trump arasındaki münazara sonrası bu açıklamayla, dünyanın en büyük gücünü temsil eden Beyaz Saray’da kimin oturacağına dair ilginç bir çıkış yaptı. 2024 ABD başkanlık seçimleri, jeopolitik tsunaminin hüküm sürdüğü ahir zamanlarda, daha öncesinde olmadığı kadar hayatımızı yakından ilgilendiren bir sürece dönüştü. Bu haliyle 10 Eylül gecesi gerçekleşen münazara, adayların toplum önüne çıktıkları siyaset sahnesi için önemli bir mücadele alanı oluşturdu ve kimi yorumlara göre seçim dinamiği üzerinde de etkili oldu. Brookings Enstitüsü üç tür başkanlık münazarasına dikkat çekti: “Birincisi, Ronald Reagan’ın 1980’de Jimmy Carter’la yaptığı gibi, adaylardan birinin diğerini nakavt ettiği tartışma, ikincisi 1996’daki Clinton-Dole münazaralarında olduğu gibi seçim yarışının akışını değiştirecek pek az şey yaptığı durumdur. Üçüncüsü ise, 2012’deki ilk münazarada Romney’nin Başkan Obama’yı alt etmesinde olduğu gibi, münazaranın bir adaya avantaj sağlarken diğerinin kazanma şansını ortadan kaldırmamasıdır.” Brookings’e göre son münazara üçüncü kategoriye giriyor. Harris’in, bir ay süren ve Trump’un Başkan Biden’e karşı geliştirdiği avantajını ortadan kaldıran yükselişinin ardından, seçim yarışı geçen süreçte dengelenmişti. Münazara, Harris’in bu dengelenme sürecinde yeni bir ivme kazandığına işaret ediyor. Münazara sonrası yapılan kamuoyu araştırmaları, Harris’in küçük bir marjla Trump’un önünde olduğunu gösteriyor. Münazara başlarken, rakibine el uzatan Harris, “iyi bir tartışma olsun” derken, Trump “iyi şanslar” demişti. Sonucun Harris için iyi bir performans ve şans olarak ortaya çıktığı görülüyor. 

Ancak Harris’in sandığa giden Amerikalıların seçeceği Seçiciler Kurulu’nda üstünlük sağlayıp sağlamayacağı hala şüpheli. Seçime 1.5 ay kala zafer ibresinin hangi adayı gösterdiğine dair henüz güçlü bir işaret de bulunmuyor. Yine de Harris destekçileri münazaradan yenilenmiş bir enerji ve umutla ayrılıyorlar. Buna karşılık Trump’un kampanyası, performans açısından kendi tabanını memnun etse de yeni destekçileri kendi tarafına çekememiş olma ihtimalini hesaba katmalı. ABD’de tarihi Lincoln dönemine kadar giden münazaralar, modern dönemde 26 Eylül 1960’da CBS’de canlı yayınlanan Kennedy-Nixon Başkanlık Münazaraları ile başka bir boyuta taşındı. Cumhuriyetçi Parti başkan adayı eski başkan  Trump’la Demokrat Parti adayı mevcut başkan yardımcısı Harris arasındaki münazara bir çok açından dikkat çekiciydi. Amerikan tarihinde ilk kez göçmen kökenli bir kadın aday başkanlık yarışında yer alıyor (aynı partiden Hillary Clinton 2016 başkanlık yarışında Trump’a karşı kaybetmişti). 10 Eylül 2024’te ABC aracılığıyla nerdeyse tüm ulusal kanallarda canlı yayınlanan ve planlanan 90 dakikalık süreyi yaklaşık 15 dakika da aşan münazaranın, bugüne değin yapılanlar arasında 67.1 milyon seyirciyle en çok izlenen ikinci yayın olduğunu gösteriyor. Bu rakam münazaranın mevcut kampanya döneminin en yüksek izlenme oranına sahip yayını olduğunu gösterdi. Zira Başkan Joe Biden’in adaylıktan çekilmeden önce Trump ile gerçekleştirdiği münazara 51.3 milyon kişi tarafından izlenmişti. Trump’un kişisel intikam hırsı ile hareket ettiği izlenimi yaratan tutumu, Harris’in ise kendisini parçası olduğu yönetimin başarısız pratiklerinden soyutlama çabası, münazarayı iki tarafın da X paylaşımlarından hallice cümlelerle birbirine parmak salladığı bir sokak kavgasına dönüştürdü. Kamuoyu araştırmalarında yakın geçtiği görülen seçimin bir yansıması olsa gerek, Trump Harris’e Hillary Clinton’a gösterdiği saygının zerresini bile göstermezken, Harris’in Trump’u ciddiye almaması tüm mimiklerine yansıdı. Kısaca, bıçakların çekildiği bir yayın oldu. 

Münazaranın giriş konuşmasında Harris, yarışın sınıfsal yapısına işaret ederek Trump’un zenginlerin, kendisinin ise orta sınıfın adayı olduğunu ifade etti. ABD seçmeni tarafından yeterince tanınmadığı noktasında eleştirilen Harris, orta sınıf ve göçmen kökenini, partisinin adaylığını kabul ettiği konuşmayı yaptığı andan itibaren bir seçim stratejisi olarak gündemde tutuyor: “Geldiğim yer orta sınıf”. Açıkladığı ekonomik plan da Harris’in “sağlıklı bir popülizmle harmanlanmış” orta sınıfın ağırlıklı olduğu merkez siyasi çizgiye doğru kaydığına bir işaret olarak değerlendirilebilir. «Fırsat Ekonomisi» yaratmak istediğini söyleyen Harris ilginç biçimde ABD’de ev ve araç fiyatlarının pahalılığından şikâyet ederken, Biden yönetimini de bir anlamda eleştirdi. Gerçi ekonomi yönetiminden her konuşmasında övgüyle söz eden ve “Bidenomics işliyor” diyen Harris münazaraya günler kala Biden ile bu konuda arasında mesafe koyma sinyalleri vermişti. Harris, Trump karşısında daha münazaranın ilk dakikalarında pozisyon değiştirdi ve Trump yönetiminden ekonomiyi bitik durumda aldıklarını iddia etti. Ekonomiyi düzelteceğini söyleyen Harris, Trump’un zengin arkadaşlarına çalıştığını ve Beyaz Saray’a dönmesi halinde ülkenin ekonomik durgunluğa gireceğini ifade etti. Trump ise bir planı olmayan Harris’in kendisini taklit ettiğini ileri sürdü. İşleri bir adım ileri götüren Trump, kampanyasında Marksist olarak tanımladığı Harris’in “komünistliğini” ailesine bağlayarak, babasının da öyle olduğunu ifade etti. Münazaradan önce de Amerikan halkında hala bir korku simgesi olan komünizmi kullanan Trump, Harris’in komünist olduğu yönündeki suçlamaları photoshoplu görseller desteğiyle paylaşmaya başlamıştı: “Yoldaş Kamala, yıkıcı bir enflasyona yol açtıktan sonra sosyalist fiyat kontrolleri uygulamak istiyor.” Bu suçlama münazarada da devam etti. İlk bölümünde tarafların birbirine bir üstünlük kuramadığı münazaranın seviyesindeki düşüklük dikkat çekiciydi. 

Harris’in kampanyada ileri sürdüğü ekonomi programı da büyük ölçüde Biden’in uygulamalarından farklılık gösteriyor. Kendisinin Biden olmadığını söyleyen Harris amacını “yeni nesil liderliği sunmak” olarak ifade ediyor. Bu ilginç zira dört seneye yaklaşan görev süresinde sorunların parçası olan Harris şimdi çözüm için yetki istiyor. Enflasyonun toplumları yıkıcı etkisinden bahseden Trump’un münazarada elini en güçlü kılan konulardan birisi ekonominin kötü durumuydu. Ancak nedense bu en zayıf noktadan ziyade Trump muhatabına göçmen politikası üzerinden yüklendi ve mevcut yönetimin on beş milyon yasadışı göçmenle birlikte suçluları ABD’ye getirerek ekonomi üzerinde büyük bir yük yarattığını iddia etti. Dahası Trump’a göre Demokrat Parti’nin nihai amacı vatandaş yapacağı göçmenlerle oy tabanını genişletmek. Bu endişeyi daha ileri seviyelere taşıyan ve bu konuyu “büyük nüfus değişimi” olarak değerlendiren muhafazakâr hatta kimilerinin ırkçı/faşist olarak nitelendirdiği bir seçmen kesiti de var ve bu seçmen kesitinin sözcülüğünü de Trump ve Cumhuriyetçi Parti yapıyor. 

Kamuoyunu yıllardır meşgul eden kürtaj tartışmaları da Harris’in elini güçlendirebileceği bir alan oluşturuyordu. Zira gerek Trump’un kürtaj konusundaki sözleri, gerekse yönetimi sırasında atadığı yüksek mahkeme yargıçlarının kürtaj hakkını federal korumadan çıkararak eyaletlerin karar verebilecekleri bir konuya dönüştürmeleri, Cumhuriyetçilerin bu konuda yeni seçmenlerin desteğini almakta zorlanmalarına neden olmuştu. Öyle ki kürtaj konusunun Demokrat Parti kampanyasının neredeyse merkezine oturduğu ve Trump’u kadın düşmanı olarak niteleyen “Amerikalı Kadınlara Bir Söz!” programı üzerinden gittiği bile söylenebilir. Trump, münazarada da pozisyonunu değiştirmedi ve Demokrat Parti’yi doğan bebekleri infaz etmekle suçladı. “Fact-check” ile moderatörler tarafından anında yalanan Trump, daha da ileri giderek, tecavüz, ensest ve anne sağlığının tehlikeye girmesi durumları haricinde kürtaja karşı olduğunu tekrar etti. Taraflar bu kadar net olduğundan tartışma da birbirlerini yerden yere vuran kayıkçı kavgasına dönüştü. Trump, yeni doğmuş bebek infazı gibi garip bir iddia ile kendisini güç bir duruma sokarken, Harris’in de hamileliğin ileri dönemlerinde kürtaj ile ilgili Trump’un sorusuna tam bir cevap verememesi dikkat çekiciydi. Ancak Harris’in kürtaj gibi partisinin savunculuğunu yaptığı teknik ve tıbbi bir konuda daha donanımlı olması beklenirdi.  

Münazaranın, bir diğer can alıcı konusu göç ve sınır güvenliğiydi. Bu başlık Trump’un, ekonomik meselelerle birlikte üzerinde neredeyse en ısrarcı olduğu konu. Zira başkanlığı döneminde ülkeye giriş yasakları, güney sınırına duvar ve göçmenlere yapılan muameleler gibi konularda ağır eleştiriler alan Trump, bu alanda Biden yönetimine uzun süredir göçmen politikaları üzerinden yükleniyor. Harris bu konuyu münazarada yumuşak şekilde ele alarak sınır güvenliği sorununu kabul etti. Ancak güvenliğin sağlanmasına yönelik uygulamaların Trump tarafından önlediğini iddia etti. Trump, Ohio’da yasadışı göçmenlerin evcil hayvanları yediği yönündeki iddiası da moderatörler tarafından anında “fact-check” ile yalanlandı. Komplo teorilerini çok fazla kullandığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan Trump, Harris tarafından beraber çalıştığı insanların onun hakkındaki iddialarıyla ulusal güvenlik sorunu olarak resmedildi. Bu noktada tartışmadaki kontrolünü yitirdiği gözlenen Trump, demokrasi için mermi yediğini söylese de sınır güvenliği başlığında kâğıt üzerinde zayıf taraf olan Harris daha karlı çıkmış oldu. 

Münazaranın ilginç noktalarından birisi Harris’in, çok eleştirildiği konulardan birisindeki, geleneksel enerji kaynaklarından uzaklaşacağına ilişkin söylemindeki farklılaşmaydı. Harris, açıkça pek çok defa yasaklayacağını söylemesine rağmen, en çok doğal gaz üreten yönetim olduklarını, ancak bunu yeşil enerji yatırımlarıyla desteklediklerini ifade etti. Bu Harris’in özellikle geleneksel enerji üretim metotlarından farklı olarak alternatif enerji kaynaklarına yönelim konusunda kimi zaman uç noktalara kayan politik söyleme sahip Demokrat çizgiden uzaklaşarak daha merkez siyasete yönelmesine bir işaret olarak yorumlanabilir. Bu söylemin Pennsylvania’da dile getirilmesi de önemli. Zira eyalet hidrokarbon kaynakları açısından zengin ve Texas’ın ardından kaya gazı üretiminde ülkede ikinci sırayı alıyor. Dolayısıyla bu tür politik duruşların takip edildiği bir seçim çevresi. Kaldı ki Pennsylvania 2024 seçimlerinde salıncak eyaletlerden birisi. Harris bu başlıkta da seçimin sınıfsal yapısına işaret ederek kendisini kadınların, genç kızların ve yaşlıların koruyucusu ilan etti. Demokrat Parti’nin sıklet merkezi de Amerikan toplumunda ezilen, görmezden gelinenler ve ötekileştirilenler.   

Münazaradaki sıcak konulardan birisine, 6 Ocak Kongre saldırısına geldiğinde Trump net biçimde olaylarda suçunun olmadığını, güvenliğin sağlamasından dönemin Temsilciler Meclisi Sözcüsü Demokrat Nancy Pelosi’nin sorumlu olduğunu ifade etti. Harris ise 6 Ocak saldırısının münferit bir olay olmadığını, Trump döneminin bütününü yansıttığını, zira Trump’un her olayda milisleri ve sağ kanat eylemcileri savunduğunu ileri sürdü. Demokratlar açısından bu 6 Ocak, Amerikan toplumunun kazanımlarından ve ilerlemeden geriye gidişe izin verilmemesi gereken bir alana işaret ediyor.  

Münazaranın son iç politika başlığı olan seçimlerde Trump konu yine yasadışı göçmenlere getirerek, Demokratların yasadışı göçmenlere oy kullandırarak ve vatandaşlık vererek sandıklarda üstünlük sağlamak istediğini iddia etti. Bu iddialar Cumhuriyetçiler tarafından uzundur dile getiriliyor. Kaldı ki Cumhuriyetçi Parti seçim güvenliğini sağlamak için tarihindeki en kalabalık ekibi kurdu. Trump, Harris’in başkan adaylığını da tartışmaya açarak,  Harris’in Demoktrat Parti tarafından seçilmediğini, parti içi bir darbeyle başkan adayı olduğunu, eyaletlerde Biden’ın başkan adaylığı için verilen on dört milyon Amerikalının oylarının çöpe gittiğini ifade etti.  

Başkanlık Münazaralarının ABD kamuoyu açısından daha az ikna edici ancak, dünya kamuoyu açısından en önemli başlığı dış politika olabilir. Zira ABD’de sokaktaki adamın temel iki göstergesi var, vergiler ve maaşlar. Bu iki başlık hem Demokrat Parti, hem de Cumhuriyetçi Parti’nin kampanya merkezleri tarafından yoğun biçimde ele alınıyor. Ancak hareketli dünya gündeminin münazara dışında kalması imkânsız. Bu başlıkta üç konu ele alındı, İsrail-HAMAS Savaşı, Ukrayna-Rusya Savaşı ve Afganistan. Harris söze bir Demokrat Parti adayı için şaşırtıcı olmayacak biçimde İsrail’in kendini savunma hakkına değinerek başladı. Ardından savaş bitmeli, ateşkes ve rehine takası sağlanmalı, iki devletli çözüm hayata geçirilmeli sözleri ile Amerikalı Yahudilerin tarihi olarak %70 oranında desteklediği Demokrat Partinin, klasik politik tutumunu tekrar etti. Ancak her hangi bir çözüm ortaya koymadı. Trump ise bu konuda çok daha kuvvetli bir bagaja sahip. Zira Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Golan Tepelerinde İsrail hâkimiyetinin kabulü ve Sünni Arap devletleri ile İsrail arasında barışın sağlanmasını amaçlayan İbrahim Anlaşmaları onun döneminde olan gelişmeler. Dahası İsrail’in güvenliği için önemli bir adım olan İran’a uygulanan yaptırımlar, ABD’nin 2015 yılında imzalanan İran Nükleer Anlaşmasından (Joint Comprehensive Plan Of Action) çekilmesi ve İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi doğrudan hedef alarak İran’a karşı resmi bir suikast eylemine girişmesi de Trump döneminin eserleri arasında. Bu zaman serisinin rahatlığı ile konuşan Trump, Harris’in İsrail’den nefret ettiğini, gücü eline geçirmesi halinde İsrail’in iki sene içinde yıkılacağını söyledi. Dahası Harris’in sadece İsrail’den değil Araplardan da nefret ettiğini söyleyen Trump, savaşın iki tarafını da Harris’e karşı ikna etmeye çalıştı.  

Trump, bu sözlerle Amerikalı Yahudileri ve Hristiyan Siyonistleri korkutmak, kendisine oy vermeyecek kitleleri en azından sandığa gitmemeye ikna etmek, İsrail’in güvenliğine duyarlı kendi seçmenini de İsrail’in savunması için seferber etmeyi düşünüyor. Ancak bu sözler İsrail’in kendini savunamayacak bir ülke gibi resmedilmesi anlamına geliyor. Açıkçası ne Amerikalı Yahudiler, ne de İsrail bu fikirde değil. Bir sonraki başlık Ukrayna-Rusya Savaşı oldu. Trump’un genel tavrı Demokratların uluslararası sistemde ABD’yi güçsüz bıraktığı yönünde. Trump kendisinin yönetimde olması halinde ne HAMAS’ın İsrail’e, ne de Rusya’nın Ukrayna’ya saldıramayacağını, Demokratların Putin gibi liderleri tanımadığını ve ABD’nin Üçüncü Dünya Savaşına başkansız girdiğini ifade etti. Elbette burada temel vurgu kendisine biçtiği rolle örtüşen, güçlü liderlik, güçlü adam profilleri. Zaten Trump kendisine destek noktası olarak Avrupa’da demokrat liderler arasında sayılmayan Macaristan BaşbakanıViktor Orban’ı gösteriyor. Harris ise hem Amerikan hem de Avrupa kamuoyunu korkutmaya çalışarak Trump’un kazanması halinde Ukrayna’yı satacağını hatta Rusların tüm Avrupa’yı alacağını iddia etti. Trump, realist bir yaklaşımla Rusya’nın nükleer gücüne atıfta bulunarak Batılıların Rusya ile sürdürdüğü savaşın tehlikeli tarafına dikkat çekerken, Harris idealist Demokrat tavrına bürünerek ABD’nin demokrasi ve uluslararası normlar mücadelesine vurgu yaptı.  

Taraflar arasındaki bu net ayrım Afganistan’dan çekilme tartışmasına da yansıdı. Harris, ABD’yi Afganistan’dan çıkardıklarını ve kimse ile savaşta olmadıklarını iddia etti ve Trump’u  Taliban’ı Camp David’e çağırdığı için eleştirdi.  Öte yandan Trump, ABD’nin Afganistan’dan kaotik biçimde çekilmesini eleştirdi. Zira Harris, Afganistan’dan çekilme konusunda kararın kendi oyuyla alındığı yönünde medyaya açıklamalarda bulunmuştu. Trump, Biden-Harris yönetiminin Taliban’a seksen beş milyar dolarlık askeri malzeme bırakarak Afganistan’dan çekildiğini ve Rusya’nın bundan cesaret alarak Ukrayna’yı işgal ettiğini söyledi. 

Son bölümde kimlik konuları ele alındı. Harris, Trump’u bölücü olmakla suçlarken, Trump asıl bölücülüğü Demokratların yaptığını, ülkeyi yıktıklarını söyledi. Bu anlamda Harris’in yeni bir seçenek olmadığına işaret ederek, Biden eşittir Harris sloganına sarıldı. Bu slogan Harris’in adaylığının açıklanmasının ardından Cumhuriyetçilerin sıklıkla kullandığı sözler arasında. Harris ise bunu reddederek, pozitif kampanyaya devam etti ve kendisinin optimizmi temsil ettiğini, bunun yeni bir tür liderlik olduğunu ifade etti.   

Son olarak iklim değişikliği konuşulduğunda, Harris bir trilyon dolar temiz enerjiye yatırım yapan bir yönetimin parçası olmanın da verdiği bir özgüvenle genç seçmenin ilgilendiği bu konuda kendisinin duyarlı olduğunu,  Trump’un ise iklim değişikliğini bir kandırmaca olarak gördüğünü söyledi.  

Aslında Harris çok kısa süredir sahalarda ve Trump’a göre “seçilmemiş bir başkan adayı olarak uzun süredir de medya karşısına çıkmıyor“. Seyircisiz düzenlenen bu münazarada da ev sahibi olan Demokratların adayı Harris, moderatörlerin açık desteği ile hareket etti. Zira moderatörlerin Trump’u sıkıştırdığı, söylediklerinin doğruluğu hakkında müdahil oldukları görüldü. Trump’un da kendisine yardımcı olduğu pek söylenemez. Örneğin silahların yasaklanması konusunda yine bilindik tutumunu sürdüren Trump’a kendisinin ve Başkan Yardımcısı adayı Tim Walz’un silah sahibi olduklarını ve silahları yasaklamayı düşünmediklerini söyleyen Harris, her ne kadar tartışma konusu saldırı tüfekleri olsa da önemli bir avantaj ele geçirmiş oldu. Kadın hakları ve kürtaj konusunda Trump kendisini savunamadı, göçmenler konusunda ise Harris, üzerindeki baskıyla başa çıkmayı başardı ve Trump’un kaşı saldırısını bertaraf etti. 6 Ocak konusunda da Trump’un başarılı olduğu söylenemez, zira tüm yapabildiği konuyu değiştirmeye çalışmak oldu. Zaten dış politika tartışmasında tarafların pozisyonları tartışma götürmez olduğundan, belki de münazaranın en aydınlatıcı kısmının burası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira Trump da Harris de kendi duruşlarını anlatarak kamuoyunun desteğini istediler. Sonuç olarak 2024’ün adaylar arasındaki ilk belki de son münazarasında Harris, nispeten daha az hata yaparak ve münazaranın genel kurgusu içerisinde daha tutarlı bir tutum sergileyerek Trump’un bir adım önünde geceyi tamamladı.  

Başkan adaylığını kabulü sonrası kamuoyu yoklamalarında Trump’u yakalayarak yarışta dengeyi sağlayan ve münazara sonrası anketlerde artı birkaç puan öne geçen Harris için asıl zorlu mücadele bundan sonra başlayacak gibi görünüyor. Yine de Trump, karşısında yaşlanmanın getirdiği handikaplarla boğuşan bir Biden’i değil, savcılık deneyimini kullanan bir Harris’i bulmuş oldu. İki ay önce Beyaz Saray’da bir “Mr President” olacağı kesinken, münazara sonrası “Madam President” ibaresi kullanılması hiç de yabana atılacak bir ihtimal gibi görünmüyor.  Yine de önümüzde cevap bekleyen ciddi sorular da var. (1) Aşırı kutuplaşmış Amerikan iç kamuoyunun şiddetten ve gerginliklerden uzak bir seçim sürecine tanıklık edip edemeyeceği. (2) Trump’un yarışı kaybetmesi halinde, 2020 seçimlerinde yaşandığı gibi seçim sonuçlarının meşruiyetinin Cumhuriyetçi Parti ve Trump tarafından sorgulanması halinde yaşanabilecek çatışma boyutundaki toplumsal hareketler. Bu anlamda 6 Ocak baskınının hayaleti Capitol Hill’de bugünden itibaren dolanmaya başlamış demektir. Amerikan sisteminin böylesi bir durum içine düşmesi sadece ABD için değil küresel etkileri açısından da sükûnete işaret etmeyecektir. 21. yüzyılın bir gerçeği olarak etkisini arttıran Trumpizm’e karşı Harris bir Jeanne D’Arc olabilecek mi?  


Dr. Kaan Kutlu Ataç, Mersin Üniversitesi

Dr. Kaan Kutlu Ataç, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı üniversitede Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler alanlarında yüksek lisanslarını tamamladı.  Ataç, 2016’da Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nden doktora derecesini aldı. Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olan Ataç, Milli Savunma Üniversitesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak dersler vermektedir.

İsrail Dış Politikası üzerine çalışan bağımsız araştırmacı Burak Korkmaz, Türk Milli Savunma Üniversitesi’nden “Dış İlişkiler (FRUS) belgeleri bağlamında İsrail’in kuruluş sürecine ABD’nin etkisinin analizi” başlıklı teziyle 2023 yılında doktora derecesini almıştır.


Bu yazıya atıf için:  Kaan Kutlu Ataç&Burak Korkmaz, Harris-Trump Başkanlık Münaarasının Anatomisi: Kılıçlar Çekildi”, Panorama, Çevrimiçi Yayın, 21 Ekim 2024, https://www.uikpanorama.com/blog/2024/10/21/harris-trump-kka-bk


Telif@UIKPanorama. Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.

Brookings’e göre son münazara üçüncü kategoriye giriyor. Harris'in, bir ay süren ve Trump'un Başkan Biden'e karşı geliştirdiği avantajını ortadan kaldıran yükselişinin ardından, seçim yarışı geçen süreçte dengelenmişti. Münazara, Harris'in bu dengelenme sürecinde yeni bir ivme kazandığına işaret ediyor. Münazara sonrası yapılan kamuoyu araştırmaları, Harris’in küçük bir marjla Trump’un önünde olduğunu gösteriyor. Münazara başlarken, rakibine el uzatan Harris, “iyi bir tartışma olsun” derken, Trump “iyi şanslar” demişti. Sonucun Harris için iyi bir performans ve şans olarak ortaya çıktığı görülüyor.

Pros

Cons

İlgili Yazılar / Related Papers

To Divide or Not to Divide: A Dilemma of Our Times - Mehmet Öğütçü

Tevatür Podcast: Bölüm 8

İran-İsrail Geriliminde Son Perde: 1 Ekim Saldırısı, İran’ın Zorlu Tercihleri ve Bölgesel Savaş İhtimalleri - Gülriz Şen

Tevatür Podcast: Bölüm 7

İlginizi çekebilir...
Shared Interests in European Union – Turkiye Relations- Çiğdem Üstün